29 Aralık 2010 Çarşamba

Yılbaşı Sofraları Hazırlıkları




Bir yılı daha bitirmek kendimizle konuştuğumuz dakikaların süresini arttırıyor. Yapıp ettiklerimizin, yapmadıklarımızın, yapamadıklarımızın, yapmayı arzuladıklarımızın dökümü çıkıyor sanki. Liste uzuyor her yıl biraz daha. Yarım kalanlar, düşler, hatıralar, umutlar üst üste yığılı gibi. Öyle kurabiyeleri üst üste dizip fotoğraf çekmeye de benzemiyor. Rahatsız edici, tırmalayan tarafları var bu sancının. Ama ben sıkıcı olmaya yönünü çevirmiş yazıyı yılbaşı kutlamalarının bizlere uygun olup olmadığı tartışmalarını da kapı dışında bırakarak; yeni başlangıçların heyecanı, aile bir arada olmanın derin huzuruyla devam ettirmek niyetindeyim.

Benim için yılbaşının en güzeli evde ailemle, kendi ellerimle hazırladığım sofrada, suratlarımızda kocaman gülümsemelerle, şükürle, umutla, hatta geleneği bozmayıp tombala oynayarak neşe içinde geçenidir.

Hem sofranın öyle ağır, masraflı olması da şart değil. Mühim olan ellerinizle, sevgiyle hazırlanmış olmasıdır. Önceden belirlenmiş bir menü için bir gün önce eksikler tamamlanır, hatta zeytinyağlılar ve pasta ya da tatlılar bir gün önceden hazırlanıp bekletilirse, son gün sıkışmadan, strese girmeden zevkle bir sofra hazırlamak mümkün. Dipsosların yanında verebileceğiniz çeşnili krakerleri ister hazır alıp ister kendiniz hazırlayabilir, kızarmış ekmeklerinizi yine bir gün önceden hazır
edebilirsiniz.


Pilav ve salatalar, sebzeli köfteler, minik kanepeler, börekler, yemek sonrası atıştırma arayanlara hazırlanacak dip soslar sona bırakılabilir. Haydari, tarator gibi mezelerin sarımsağını da tam sofraya getirirken katmakta fayda var.

Tatlı dedim ama; öyle ağır, şerbetli bir tatlı değil kastım. Annem her yıl tatlı başlangıç yapalım düşüncesine sıkı sıkıya bağlı kalır ve en turuncusundan, en leziz kabağı seçerek mutlaka dibini yaktığı kabak tatlısından pişirir bizler için. En çok da babam sever onun ellerinden yemeyi, üzerinde ceviz ve bazen de pekmez ile.

Her yılbaşı yaklaşırken çiğ köfte telaşı sarar bir de tabii. Evde yoğurulmuş, lokum gibi, bütün malzemeleri sıkıca kaynaşmış bir çiğ köfte hindiyi, iç pilavı geride bırakıp gecenin yıldızı olmayı iyi bilir.

Yılbaşı sofrasında geçecek uzun sohbetlerinize eşlik edecek mezeleri unutmamak gerek. Fasülye pilaki, yaprak sarma, zeytinyağlı barbunya, arnavut ciğeri,humus, peynir tabağı, paçanga böreği, her türlü midye, balık köftesi, lakerda, tuzlu fıstık, leblebi, badem gibi çeşitli kuruyemişler, elma kurusu, çeşitli pestiller...

Bizde ve Ortadoğu'da meze, İtalya'da antipasta, Fransa'da hors d'oeuvre, İspanya'datapas. Yemeğe başlamadan önce atıştırmalık, bir ön hazırlık. Küçük porsiyonlar halinde, lezzetli, şık sunulurlar. Maksat karın doyurmak değil, içki eşliğinde yavaş yavaş, muhabbetle yenecek: sıcak ya da soğuk. Bana sorarsanız yalnız mezelerle donatılmış bir sofra karın doyurabileceğim mükellef bir sofra olabilir.

Mezeler için malzeme saymaya kalksak bitiremeyiz. Her türlü salata, tuzlu deniz ürünleri, küçük balıklar, sebze temel malzeme olabileceği gibi, kuru bakliyat, kurutulmuş sebze, yoğurt ya da sakatat da kullanabiliriz. Patlıcan çok leziz bir meze malzemesi olsa da yılbaşı akşamı için önermiyorum. Zira mezeler -her yemek gibi- taze ve zamanında malzemeler kullanılark yapıldığında daha güzel olur.

Özenle seçilmiş, taze malzemelerle hazırlanıp hemen servis edilmeli. Beklemiş, tabakta yayılmış, pörsümüş bir meze sunmayı kim ister ki?


Ülkemizin batısında meze deyince zeytinyağlılar akla gelirken; doğuya gidildikçe daha çok Orta Doğu ve Arap Mutfağı'nın etkisini görürüz. Kullanılan malzeme iklime, coğrafyaya, yapılan tarıma göre değişmekte elbet. Batıda çeşit çeşit otların zeytinyağı ile buluşması ne kadar lezizse Doğu Akdeniz ve Güneydoğu'da karşımıza çıkan humus, babagannuş, muhammara da damaklarımızda unutulmaz izler bırakmaktan geri durmaz.

Tarifini vereceğim rakı mezesi favaya tahin katmayın, katarsanız Antakya'nın bakla ezmesi olur ki, ona kimyon da katılır. Ana yemek seçimini size bırakıp, yılbaşı akşamınız için küçük öneriler sunmaya çalıştım. Yılbaşı sofranızın bereketi bütün bir yıl sürsün, sağlık ve huzur yaşamınızdan eksik olmasın dilerim.


Malzemeler:


  • 2 bardak kuru bakla
  • 1 bardaktan iki parmak az zeytinyağı
  • 2 soğan
  • 1 çay kaşığı şeker
  • 1 limon
  • 1 avuç maydanoz yaprağı
  • 8-10 zeytin
  • Tuz

Hazırlama:

Kuru baklayı akşamdan ıslatın.

İnce doğranmış soğanı, zeytinyağında hafif kavrun. (Olabildiğince kısık ateşte )

Süzülmüş bakla, şeker, tuz ve 3-4 bardak su konup pişirin.

Kaşık yardımı ile tel süzgeçten geçirin ya da blendırla ezip püre haline getirin.

Dilediğiniz bir kalıba boşaltın. ( kalıbı önce bir sudan geçirip favayı boşaltırsanız, çıkarırken kolaylık sağlayacaktır.)

Üzerine zeytinyağı gezdirin.

Limon dilimleri, zeytin ve maydanoz yaprakları ile süsleyip servis yapabilirsiniz.


25 Aralık 2010 Cumartesi

Üzüm Kızım





Üzüm kızımdan herkese söz edesim varken, erteledim durdum. Onunla yaşamanın güzelliğini başka zaman anlatayım. Küçücük kızım büyümüş de kızgınlığa girmiş. Kızım iştahsız, dertli dertli miyavlıyor, pencerelerden ayrılmıyor. Poposunu kaldırıp sürünüyor yerlerde. Şimdilerde kedi forumlarını dolaşmaktayım. Bir yaşından önce yavrulamamalıymış. Fotoğrafları küçük halleri, şimdilerde koca kız oldu. Kıyamam ben ona. İştahı da yok, şımarıklığından yemedi sanmıştım oysa. Tatlı sever benim kızım; kek, kurabiye, çikolata, sütlü tatlı, dondurma. Sizlere onun da sevdiği bir sütlü tatlı tarifi vereyim, gidip kızımı sakinleştireyim. Varsa önerileriniz, sevinirim hem.

Malzemeler:


  • 1,5 fincan un (Türk kahvesi fincanı)

  • 1,5 fincan tozşeker (Türk Kahvesi yine)

  • 2,5 su bardağı süt

  • 1/2 paket şekerli vanilin

  • 3 yemek kaşığı hindistancevizi

  • Sütlü çikolata

Hazırlama:

Hindistancevizi ve vanilin hariç diğer malzemeleri, orta ateşte koyulaşıncaya kadar pişirin.

Hindistancevizi ve vanilini ekleyip karıştırın.

Suyla ıslattığınız cam kaselere yarıya kadar muhallebiden boşaltın.

Kalan muhallebiye dilediğiniz kadar sütlü çikolata ekleyip, karıştırarak erimesini sağlayın.

Kaselerde soğuyan sade muhallebilerin üzerine çikolatalı olandan boşaltıp, soğum
aya bırakın.

Buzdolabında iyice soğuduktan sonra servis yapabilirsiniz.



19 Aralık 2010 Pazar

Gıda Alerjisi İle Yaşamak



Yaman Etkinlikler'de bu ayın konusu Alerjisiz Tarifler. Sevgili Alev yine özenle seçmiş konusunu. Tedavisi olmayan bu rahatsızlıktan muzdarip dünyada milyonlarca çocuk ve yetişkin var. Bazı alerjiler küçük çapta belirtilerle atlatılırken, bazı durumlarda alerjinin şiddeti artmakta, hatta ölümcül sonuçlar doğurmakta.

Süt, yumurta, balık, kabuklu deniz ürünleri, sert kabuklu yemişler, soya, un, fıstık.... Bunlardan birini yediğinde alerjisi olan çocukta karında kramplar, bulantı, kusma, kaşıntı, yüz ve dudaklarda şişme, baş dönmesi, boğaz ve ses tellerinde şişme, nefes alma güçlüğü hatta bilinç kaybı gözlenebilir. Bu durumda hemen hastanede soluğu alan ebeveynler, tatsız alerji testleri sonucunda çocuklarının hangi gıdaya alerjisi olduğunu öğreniyorlar. Bizler çocuklarımızı sağlıklı ve dengeli beslemeye özen gösterirken, gıda alerjisi bu çabamızı zorlaştıyor. Sonrası daha zor sanırım. Sürekli etiket okumak, küçük bir çocuğa çikolatayı yasaklamak, okulu, çevreyi uyarmak, çocuğu ve yakınlarımızı bilinçlendirmek gerekiyor. Duyduklarımız şükretmemize neden oluyor.

Sevgili Açalya da sadece alerji değil, çeşitli hastalıklar sebebiyle çocuklarımızın beslenme düzeni konusuna değinmiş. Artık küçük yaşta diyabetle tanışan, reflüyle cebelleşen, çölyak hastalığı yüzünden glütensiz beslenmek zorunda olan çocukları her gün duyuyoruz. Bu alanda da bizlere yol gösterecek, yemek kitapları sayısı oldukça az. Benim bildiğim Aslıhan Koruyan Sabancı'nın yazdığı Glütensiz Gurme Lezzetler kitabı ile sınırlı. Bildikleriniz varsa ekleyelim diyorum.

Hepimize sağlıklı günler diliyor, içinde süt ürünü barındırmayan leziz bir kek tarifi yolluyorum sevgili Alev'e.

Hindistancevizli, Mandalinalı Kek İçin:

Malzemeler:

  • 2 yumurta
  • 3/4 su bardağı toz şeker
  • 1 çay bardağı sıvıyağ
  • 1 çay bardağı mandalina suyu
  • 2 yeme kaşığı tepeleme hindistancevizi
  • 1,5 yemek kaşığı buğday nişastası
  • 1/4 paket kabartma tozu
  • 1 limon kabuğu rendesi
  • 80 gr. bitter çikolata
  • 1,5 su bardağı un

Yumurta ve toz şekeri çırpın.

Sıvıyağ ve mandalina suyunu ekleyin, çırpın.

Limon kabuğu rendesi, nişasta ve hindistan cevizini katıp, karıştırın.

Un ve kabartma tozunu birlikte eleyip çırpın.

Çikolatayı bıçakla kıyın, karışıma ekleyin.

Kek harcını kalıba boşaltıp, önceden ısıtılmış 220 derece fırına verin, beş dakika sonra ısısını 180 dereceye düşürün.

Kürdan testinden geçen kekinizi fırından alın.


17 Aralık 2010 Cuma

İstek Üzerine



Bazı tatlar öyle çok sevilirki sıkça istek alır. İknaya çalışırsın, yine tart yapayım, portakallı olsun mesela, içine muhallebi pişirelim hıı? Yok, olmaz! İlla çikolatalı tart yapılacak. Öyle buyurdu küçüğüm. Portakal tadına hayır demedi, olurdu, arkadaşlık edebilirdi portakal çikolataya pekala. Az da yanıksı koksun muydu? Olsun bari dedi.

Aynısını yapmak istemedi canım, tart tabanı aynı kaldı, dolgusuna bir yemek kaşığı şekeri iki yemek kaşığı portakal suyu ile karamel edilerek, bir portakalın kabuğu da rendelenerek eklendi. Karameldeki kadar şeker yarım su bardağından eksiltildi. Yanıksı kokusu ve portakal çikolata ikilisinin mutlu aşkıyla yinelenme ihtimalini arttırdı bu tart. Deneyip beğenmenizi umuyor, karanlık geçen haftayı sardunyaların açacağı bol güneşli günler özlemiyle şarkılı bitirelim istiyorum. Vokaliz yorumuyla Sardunya'yı dinleyin, yüksek sesle ama!

sağlıcakla kalın...

Tart İçin:

  • 2 su bardağı un (220gr)
  • 100 gr. tereyağ
  • Bir fiske tuz
  • Bir fincan çok soğuk su
  • Bir yemek kaşığı kakao

Harç İçin:

  • 2 yumurta sarısı
  • 150 ml. krema
  • 2 yemek kaşığı un
  • 1/2 su bardağı toz şeker
  • 100 gr. bitter çikolata

Taban için kullandığım hamura kırıntılı hamur deniyor. Başta toparlanmayacak gibi görünse de toparlanıyor, endişe etmeyin. Un, tuz, tereyağ ve kakaoyu bir kaba alın. Çok soğuk suyu devamlı karıştırarak üç seferde hamura ekleyin. Kırıntılı bir hal alan hamuru yoğurmaya devam ederek toparlayın, siz harcını hazırlayana kadar dinlenmeye bırakın.

Harç için kremayı tek başına çırpıp, kabartın.

Yumurta sarılarını çırpın, içine şekeri katıp sertleşene kadar çırpmaya devam edin. Kremayı tahta bir spatül ile yumurtalı karışıma ekleyin.

Çikolatayı benmari usülü eritip, yumurtalı karışıma dikkatlice katın.

Unu da aynı şekilde ilave edip karıştırın.

Dinlenen hamuru hafif unlu zeminde açıp, 26cm. çapındaki yağlanmış tart kalıbına yerleştirin, kenarları yüksek olsun.

Hazırladığınız karışımı hamurun üzerine yayın. 180 derece önceden ısıtılmış fırında 40 dakika pişirin. Sakın fazla pişirip kurutmayın. Kürdan testinde bu sefer kürdan temiz çıkmayacak, yumuşak kalacak üst kısım.

13 Aralık 2010 Pazartesi

Ana Kuzusu



Pazartesi sabahı bütün blog sahipleri için de işbaşı gibidir. Bir bir yenilenir sayfalar. Ben de eklemeliyim bir tarif. Ne eklesem? Sabah yalnızlığımı seviyorum evimde. Kedicik balkonda karlar arasında geziyor, küçük ömrünün ilk karı. Şimdi gelir tuşlarda dolanan parmaklarıma atar patilerini. Yazma, kalk ordan, beni sev der gibi. Yüz bulamazsa ekranın önünde dikilip hareketli ne bulursa uzanır. O da olmadı ekranla arama girmek istercesine yatıp uzanacak önüme. Üzüm yeşili gözlerini yumacak, uyuyacak.

Beni bekleyen bir sürü iş var oysa, ortalık toparlanmalı, cücükler öğlene hamur kızartması istediler, hamuru yoğurulmalı, dinlenmeye bırakılmalı. Yok elim işe varmıyor. Oturup komşuları dolanmalı. Delfina'm yazmış, okumalı. Acep diyorum yazmayalı yetmiş sekiz gün mü olmuş? Hesaplamadım, üşendim. Sayılarla oynaşmayı sevmedim oldum olası. Unla, tencere tavayla oynaşmayı sevdiğim kadar sevemedim. Gerçi bu oynaşımız da eski değil. Yemek yapmayı evlenene kadar bilmezdim ki. Yemekle aşkımız başlayalı on beş yıla dayanmış madem, kabak tatlısını niye yapmamışım bugüne kadar? Şöyle demişim bir vakit. Kabak tatlısını hep yakarak pişiren annenin, hiç kabak tatlısı pişirmemiş kızıyım. Niye pişirmedim?

Ana kuzusuyum da ondan. Anneciğim her yaptığında yollamış zaten, evdekiler de öyle pek düşkün değiller. İki cücüğe annelik yapıp da ana kuzusu olmak başka bir naz değil mi? Siz de yapar mısınız annenizi bulduğunuzda tembellik. Geçenlerde canım un helvası istedi, yapıverdi hemen. Ölçüsüz biçkisiz. Nasıl da imrenirdim eskiden, onun her işi göz kararı yapışına. Terziydi benim annem. Kalıp kullanmadan keserdi kumaşları, göz kararı keser, dikerdi. Okuluna da gitmemişti, yengesinden öğrenmişti. Düdüklüde pişen yemeğe vakit tutmaz benim annem; burnuyla anlar piştiğini, pişmediğini, pişmek üzere olduğunu... Ben dakka dakka tutarken o, saate hiç bakmadığı halde yemeğin kokusuna bakıp, on dakka sonra kapat altını derdi bana.

Geçenlerde artık bi kabak tatlısı yapasım var dediğimde, soyup doğramış yollamıştı kabakları. Anne öğüdü, kabağın iyisini renginden anlarsın, en güzel turuncuyu seç. Ben de ölçüsüz pişirdim kabaklarımı, üzerlerine şeker serptim, sabaha kadar beklediler bir arada. Annem tencereye doldurur kabakları, ben bir sıra dizdim sadece sıkıştırmadım, yeriniz geniş olsun, utandırmayın beni dedim sonra kendilerine. Kaynayınca kısık ateşte piştiler, yumuşayıp rengi dönenleri çevirdim, şerbet oldu suyu. Hissettim, gözledim, kara çıkmadı yüzüm. Baksanıza, ne kadar da güzel oldular.


10 Aralık 2010 Cuma

Hanım Göbeği Tatlısı




Kimilerinin müstehcen, hatta erotik bulup ismini değiştirmeye kalkıştığı Osmanlı saray mutfağından günümüze yadigar hanım göbeği. Sarayın orijinal reçetelerinde, hanım göbeğinin, kavrulmuş irmiğe yumurta ve küllü su ilavesiyle yoğurulmuş hamura şekil verilip, fırında pişirildikten sonra şerbete atılarak hazırlandığını görürüz.

Günümüzde ise daha çok Pâte à Choux ile hazırlanıyor.Fransızca lahana anlamına gelen choux (şu); çabuk kabaran, içi boş, puf puf bir hamur. Nötr bir tadı olduğu için tatlı ile de doldurulabiliyor, tuzlu ile de. Kaynayan su veya sütün içine atılan un, tuz ve tereyağının kısık ateşte hızla pişirilmesiyle elde edilen hamur, tek tek ilave edilen yumurtaların yedirilmesi ile hazır hale geliyor. Şu hamurunun kullanıldığı en çok bilinen tatlılar ise profiterol ve éclair .(ekler)

Dışı çıtır, ısırdığınızda ağzınıza dağılan dolgun şerbetiyle mutluluk hormonlarınızı harekete geçiren hanım göbeği için;

Malzemeler:

  • 4,5 Türk kahvesi fincanı un
  • 2 adet yumurta
  • 1 yumurtanın sarısı
  • 1/4 Türk kahvesi fincanı erimiş tereyağ
  • 1çay kaşığı tuz
  • 5 Türk kahvesi fincanı su

Kızartmak İçin:

  • Sıvıyağ

Şerbeti İçin:

  • 2 su bardağı toz şeker
  • 2 su bardağı+1/4 su bardağı su
  • Birkaç damla limon suyu

Hazırlama:

Önce şerbet için şeker ve suyu tencereye koyun.

Kaynadıktan sonra on beş dakika ortadan az ateşte kaynatın.

İndirmeden bir dakika önce limon suyunu ekleyin.

Kaynayan şerbeti soğumak üzere bir kenara ayırın.

Bir tencereye su, tuz ve tereyağını koyun.

Su kaynar kaynamaz unu katıp, kısık ateşte tahta bir kaşıkla hızla karıştırarak hamur haline getirin.

Hamurun un kokusunun gitmesi için iyice karıştırarak beş altı dakika pişirin, soğumaya bırakın.

Hamur soğuyunca yumurta ve yumurta sarılarını teker teker ilave edip yoğurarak hamura yedirin.

Hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar koparı, yuvarlayıp yassılaştırın.

Ortalarını delip halka haline getirin.

Hamurları ılık sıvıyağda kızartın. İçinin tamamen pişmesi, cıvık kalmaması için yavaş yavaş kızarıyor.

Şeklinin bozulmaması için önce bir tarafı tamamen kızarsın sonra diğer tarafını çevirin. Yoksa şekilleri bozuluyor.

Hamurlar kızardıktan sonra yağı ateşten alıp biraz ılımasını bekleyin, sonra kızartma işlemine yeniden başlayın.

Bu işlemi hamur bitene kadar tekrarlayın.

Kızaran hamurları hemen soğuk şerbete atıp on dakika beklettikten sonra çıkarın.

Çok fazla bekletmeden taze taze servis yapın.


7 Aralık 2010 Salı

İşkembe Çorbası




Kış çorbası, sarımsaklı, sirkeli, dumanı üstünde. Gececilerin son durağı. Evde her piştiğinde içine düşen fotoğraf makinası akla gelen. Her yerde içilmez, çorbaya dönüşmeden önce iri doğranmış işkembeler tuzlanır, afiyetle yenir. İşte tarifi:

Malzemeler:

  • 1,5 kilo dana işkembesi
  • Tuz
  • Su
  • 3 yemek kaşığı sıvıyağ
  • 2 tepeleme yemek kaşığı un
  • 2 yemek kaşığı yoğurt
  • 1 adet yumurta
  • Yarım limonun suyu

Servis İçin:

  • Sarımsak
  • Sirke
  • Tereyağ
  • Toz kırmızı biber

Hazırlama:

İyice temizlenmiş işkembeyi, iri parçalar halinde, düdüklü tencerede üzerini bir parmak geçecek kadar suyla bir saat pişirin. ( İşkembeniz yağsızsa pişirme sırasında 2 yemek kaşığı kadar sıvıyağ ekleyin, yağlı ise gerek yoktur.)

Pişen işkembeleri soğuduktan sonra küçük kareler halinde doğrayın.

İşkembenin suyundan bir kase kadarını ayırıp soğutun.

Doğradığınız işkembeleri tekrar kendi suyuna katın.

Başka bir tavada sıvıyağda unu kokusu çıkana kadar kavurun.

Kavurduğunuz una, ayırıp soğuttuğunuz işkembenin suyundan azar azar ve sürekli çırparak katın.

Daha sonra sıcak suyundan yine azar azar katarak ısısını eşitlediğiniz unlu suyu çorbaya katın.

Çorbayı on beş dakika kadar ağzı açık olarak suyu koyulaşana kadar kaynatın.

Başka bir kasede yoğurt, yumurta ve limonla terbiyesini hazırlayın.

Sıcak çorbadan azar azar ekleyin, yumurta kesilmeden terbiyenin ısısını çorbayla eşitleyin.

Yine sürekli karıştırarak terbiyeyi çorbaya azar azar katın, tuzunu ayarlayın.

Servis sırasında dövülmüş sarımsak, az sirke ilave edin.

Üzerine eritilmiş tereyağı ve toz kırmızı biber gezdirin.


6 Aralık 2010 Pazartesi

Beyin Haşlama





Tuz Biber Dergisi Kasım sayısında sakatat konusuna değinmiş, iki de tarif vermiştim. ll. Dünya Savaşı'nda insanlar et bulamadığından sakatat yedikleri için, sakatat yemek fakirlikle bağdaştırılmış uzun yıllar. Oysa ağzının tadını bilenler için, kuzunun yanağı, gözü, hatta beyin, koç yumurtası, doktorların şifa niyetine önerdikleri paça çorbası, dana dili, dillere destan kokoreçimiz, işkembe çorbamız, bumbar dolmamız, çeşit çeşit ciğer yemeklerimiz çok değerlidir.

Kurban Bayramı dışında satın alacağınız işkembenin, paçanın lezzeti temizlenirken kullanılan kimyasal yöntemler sebebiyle azalmakta. Kelle, paça ve işkembenin temizliğinin ortam ve beceri istediğine dair sitemlerinizi duyar gibiyim. Ama bunca zorluğun sonunda ulaşacağınız lezzet bütün zahmetinize değecektir inanın. O jelatinli doku, iştah açan koku, sakatat severleri mutlu edecektir.

Pek çokları için sakatat yemekleri dudak bükülen, pek hoşlanılmayan yemeklerdir. Ama ben her yıl sakatat temizleme konusunu da iyice öğrenip tek başıma yapabilme konusunda ilerliyorum. Bu yıl kelleyi tek başıma temizleyip, nefis bir kelle çorbası hazıradım bile. Bugün beyin haşlama tarifi verelim, yarın da işkembe çorbasına geçeriz.

Afiyetle kalın...

Beyin Haşlama

Malzemeler:

  • 2 adet dana beyni
  • 1 adet kuru soğan
  • 1 adet defne yaprağı
  • Bira kereviz yaprağı
  • Biraz maydonoz
  • 1 tatlı kaşığı tuz
  • 1/2 Türk kahvesi fincanı sirke
  • Su


Hazırlama:

On dakika buzlu suda beklettiğiniz dana beyinlerinin tam ortasındaki ince girintili çıkıntılı zarlarını temizleyin.

Yıkadığınız beyinleri bir tencereye koyup, üzerini geçecek kadar su ilave edin.

Daha sonra kalan bütün malzemeyi ekleyipkaynadıktan sonra on dakika kapağı kapalı olarak orta ateşte pişirin.

Pişen beyinleri suyundan çıkarmadan soğumasını bekleyin.

Soğuyan beyinleri bir süzgece alın, sularının süzülmesini sağlayın.

Suyu iyice süzülen beyinleri bir tabağa alın, dilimleyin.

Üzerine mayonez döküp, dereotu serperek servis yapabilirsiniz.

( Kuzu beyni dört, koyun beyni altı dakikada pişer.)


4 Aralık 2010 Cumartesi

Ayvalı Kek





Ayvalı tarifler serisine bu kekle virgül koyalım. Ben onu kabak kraliçesi ilan ederim de Mine'ciğim beni ayva kraliçesi ilan etmez mi? Ayva bizim evde tatlıya tuzluya burnunu sokadursun ama; Narince'de yer bulmak için beklesin biraz.

Yemek yaparken kendini akışa bırakmanın güzelliğini bilirsiniz. Mutfağa kek yapma niyetiyle girip kurabiyeyle, çorba niyetiyle girip pastayla çıkabilirim mesela. Ama bu sefer ayvayı kekte kullanmayı kafama koymuşum bir kere. Caymadım, yalnızca yanına kimi yoldaş etsem bunu düşündüm.

Önce hangi kalıpta ya da tepside pişireceğine karar vermeli. Çünkü ona göre yumurta kırılacak. Üç yumurtadan keki alacak yuvarlak kalıba atayım diyorum. Üç yumurta da bir su bardağı şekeri kaldırır. Çırpınca üç yumurta ve bir su bardağı şekeri beyazlaşana, kremamsı kıvam alana kadar, bir su bardağından bir parmak eksik sıvıyağ koyuyorum. Bunlar artık ezber olmuş; bir likit malzeme daha katmak istiyorum genelde süt katılır ama ben bu kez portakal suyu katacağım. Başlıyorum sıkmaya ama yok, bu portakalların suyu yok, mandalinaya geçmeli. Nasıl olsa bu yıl mandalinalar pek sulu, pek tatlılar, hem de ucuz! Bardağın kalanını da mandalina suyu ile tamamlıyor katıyorum karışımıma, tekrar çırpıyorum.

Şimdi ayvamı rendelemeliyim, irice. tarçın yakışır mı yakışı? Karanfil? İyi gider. Havanımda dövüyorum iki karanfili, ekliyorum. Un ve kabartma tozunu eleyerek birlikte ekliyorum, üç su bardağı unu kabul etti kekim. Aaa ayva tatlısından iç harç kalmış, ama ya fazla şekerli olursa ? Üç yemek kaşığı ekliyorum, bi şeycik olmaz, çok değil ki. Tatlıda yakışmışlardı birbirlerine üzüm, incir, ceviz ve ayva.

Önceden ısıtığım iki yüz derece fırına veriyorum kekim kabardı mı, on dakika sonra ısıyı yüz seksene düşürüp pişmesini bekliyorum. Kürdan testi sonrası alıyorum fırından , misler gibi kokuyor. Ben hep sabırsızlanırım, iyice soğumasını beklemeden bakarım tadına, siz ? Siz de sabırsızlanır mısınız?




2 Aralık 2010 Perşembe

Tuz Biber Dergisi Aralık Sayısı Yayında



Tuz Biber Dergisi Aralık Sayısı yayında. Yılbaşı sofranız için küçük önerilerim, üç de meze tarifim var. Okumak için buyrun.


1 Aralık 2010 Çarşamba

Ayvalı, Portakallı Kereviz



Tijen'ciğim : Antep'i ziyarete gelip her şeyde Antep fıstığını gören İnönü'nün su isterken 'o fıstıksız olsun bari' dediği söylenir. Sizde de o hesap ayvasız bir şey pişmiyor bu ara
dedi. Öyle ya, bizim evde ayvasız gün geçmiyor. Akşama sebze çorbası yapasım var ona bile ayva katmak geçiyor aklımdan. Güzel bir koku katmaz mı çorbama?

Bıktınız mı ayvalı tariflerden? Kerevizi ayvalı yapın demişti Tijen, Oya Hanım da narenciyesinden kuru kayısısına, zeytinine gönlü çektiğince katıp katıştırmış, kereviz pişecekse böylesi pişsin demişti, yapıverdim işte. Tencereme zeytinyağımı koyup piyazlık doğradığım soğanları şöyle bir çevirdim. Sonra elma dilimi doğrayıp hemen limonladığım kerevizleri, havuçları, biraz da sıktığım portakal suyunu katıp, ağzını da folyoyla kapadım. Bıraktım en kısık ateşe, yumuşamaya yüz tutunca yine elma dilimi doğradığım ayvalarımı, iri parçalara böldüğüm, eşsiz kokulu kereviz sap ve yapraklarını, tuzunu katıp biraz daha pişirdim. Tamamdı benim ayvalı kereviz, üzerine de birazcık ince kıyım maydonoz serpiştirmişim almaz mısınız? Ne kadar hafif, ne kadar sade duruyorlar. Baksanıza benim hınzır ayvalar, kerevizleri arkada bırakıp kendilerini öne çıkarmışlar bile.

Hııııı, ananasa benzemiş kerevizlerim, di mi?

29 Kasım 2010 Pazartesi

Ayva Tatlısı: Pekmezli, İncirli, Üzümlü




Şimdi ayva zamanı dediğimizde sevgili Açalya bir de ayva tatlısı tarifi isteriz o halde demişti. Ertelemeden, sıcağı sıcağına cumartesi sabahından giriştim işe. Şekersiz olsun, kuru meyvelerle buluşsun istemiştim. Bir yerlerden kalmış aklımda ana hatları. Yemek yapmak hissetmektir zaten. Hisler, duyular yön verir. El alışkanlığı, göz kararı gerisi. Üzümle incirin birbirine yakıştığını bilmeyen var mıdır ki? Ya incirin illaki koşup geldiğini? Üzüm incir deyince tarçın da yetişir ama ben o an katmamışım. Suyuna çubuk tarçın katılabilirdi oysa. Siz dilerseniz katın. İnciriniz zaten yumuşaksa sıcak suda biraz beklemesi yeter, yok kupkuruysa işiniz zor o zaman. Almamalı zaten bu kadar kurusunu. İncirleri ve üzümleri sıcak suyla ıslayın bir kenarda. Siz cevizlerinizi kırın, dövün bu arada. Benim ceviz dövdüğüm eski havanı gördünüz mü? Köyde tavan arasında bulup getirdi sevgilim. Dayım tanıdı hemen:

-Anam ceviz döverdi bunda.

Hayatın donduğu, ama bozmadığımız, bakırları raflarda dizili, duvarları yer yer dökülmüş bu evde kimseler kullanmıyordu nasıl olsa. Artık bizim evde, ceviz döverim, tohum döverim.

Tariften uzaklaşmayalım; yumuşayan incirleri doğrayın güzelce. Sakın içinde beklediği suyu dökmeyin. Üzümle, cevizle harmanlayın beklesin kenarda. Ayvaları bir güzel yıkayıp, dikine ortadan ikiye bölün. Çekirdek yataklarını çıkarıp, oyun, hemen limonlayın ki kararmasınlar. Üzüm ve incirleri süzdüğünüz suyu ayvaların üzerine döküp, birkaç dakika kaynatın.

Şimdi ayvaları fırın tepsinize alabilir, içlerini doldurabilirsiniz hazırladığınız harçla. Ayvaların her birine birer yemek kaşığı pekmezi pay edin. Suyuna da pekmez ekleyip tadını kontrol edin. Ne kadar tatlı istiyorsanız orada durun. Ben iki üç yemek kaşığı pekmez ekledim. Şimdi bu suyu ayvaların dibine yarısına gelecek kadar boşaltıverin.

Sıra fırında, 180 derecede ısınmış fırına verin tatlınızı. Ayvalar yumuşayana kadar pişirin, soğumadan ılıkken tüketin. Bence çok pişirmeyin, yanmasın ayvalar, üzümler. Yok ben yanık isterim derseniz üzerlerine şeker serpip şöyle en üst rafta karamelleşene kadar da tutabilirsiniz. Ama söyledim bu sefer şekersiz olcek benim tatlım.



26 Kasım 2010 Cuma

Şimdi Ayva Zamanı



Sarı tavuk dalda yatar
Dal kırılır yerde yatar


Bilmece böyle sorar hoş kokulu, altın renkli, mayhoş ayvayı. Daha adını andığımızda dil buran, rayihasını hayal ettiğimizde mutlu eden, Nisan ayında çiçek açtığı için türkülere yazın müjdecisi olarak giren, piştiğinde rengi pembeye dönüşen, hatta çekirdeğindeki mucize ile kırmızıya çalan sarı meyveyi. Çiğ olarak yenebildiği gibi reçel, komposto ve başka taze ya da kuru meyvelerle birleştirip, hafif şekerle, belki pekmezle kaynatıp, istersek fırınlayıp birbirinden leziz tatlılar yaparak da tüketiriz, et yemeklerine de eşlikçi ederiz.

Tam ayva mevsimindeyiz. Ben ağacından topladım, ama annemin dalı silkelemeyin tek tek toplayın uyarısına kulak asmamakla iyi etmedik. Zira yere düşen ayvalar yaralanıyor, üzerlerinde sızan suları kahverengiye dönüşüyor. Üşenmemeli, bir bir toplamalıymış. Hayat büyük sözü dinlemeyip, ders almak demekmiş bu yaşta dahi.

Ayvaya Yunan Mitolojisi'nde de rastlarsınız, Roma tarihinde de. Romalılar faydalarını
öğrendikleri ayvanın eşsiz kokusunu parfüm yaparak değerlendirmişler. Hatta Adem ve Havva'nın Cennet'ten kovulmalarına sebep olan meyvenin elma değil ayva olduğuna inanan pek çok tarihçi bulunuyor.

Dünyanın en çok ayva yetiştiren ülkesi olarak; ayvanın atasözlerimize, manilere, bilme
celere, halk türkülerine girmiş olmasına şaşmamak gerek. Ben oğlana hamile iken, annemin komşusu ayva ye de çocuğun gamzeli olsun diye az tutturmamıştı. Ayvayı yemek deyimi ise sanırım ayvanın çiğnenmesi ve yenmesi, yutulması zor olmasıyla ilişkili. Kasım'da ayvayı bol görünce kışın sert geçeceğini de söyler büyüklerimiz.

Sanal alemde dolaşıp da ayvanın iyi gelmediği bir rahatsızlık bulmak mümkün değil galiba. Ben de biraz yaprağından toplayıp getirdim ki, cücüklerin şişen bademciklerine, elma kabuğuyla, tarçınla, balla birleşip iyi gelsinler. Daha önce söylediğim gibi gün aşırı komposto pişiyor, bardak bardak tüketiyoruz, tanelerini yiyoruz.


Önce içinde ayva geçen üç güzel mani:

Sarı sarı sarkar,
Düşerim diye korkar.
Ne bakla, ne baklava;
Ayvadır canım ayva.
Hopla haydi hopla,
Daldan ayva topla.
Sevilmez mi iki gözüm.

Ayva attım samana
Dumana bak dumana
Şoför yârim var iken
Gider miyim çobana

Ayvalar dilim dilim
Darılmış benim gülüm
Ben gülüme ne dedim
Kurusun ağzım dilim


sonra da reçelin tarifi gelsin:

Malzemeler:

  • 4 adet irice ayva
  • 1,5 kg toz şeker
  • 4 su bardağı su
  • 2 yemek kaşığı limon suyu
  • Azıcık tereyağ

Hazırlama:

Ayvaları iyice yıkayıp, kabuklarını soyun, küçük küçük doğrayın.

Bir tencerede kaynayan suya atıp iki üç dakika pişirin.

Bu süre sonunda toz şekeri katıp eritin (tadına bakarak eklemekte fayda var), ayvaların çekirdeklerini de ekleyin.

Orta kuvvette ateşte kaynamaya bırakın.

Kaynayıp koyulaşan reçelin üzerinde toplanan köpüklerini delikli kepçe ile alın.

Porselen bir kaba çıkarıp reçelin kıvamını kontrol edin, soğuduğunda alacağı kıvamı kestirebilirsiniz.

Ocaktan almadan, minicik tereyağı ve limon suyunu katıp bir taşım daha kaynatın.

Sıcak sıcak kavanozlara doldurup, sıkıca ağızlarını kapatın.

Kavanozları ters çevirip soğumaya bırakın.

Dikkat etmeli:benim ayvalar bu kadar şekeri çekti, ama siz mutlaka kontrol ederek ekleyin şekerini. Bir de ayvanın çekirdeği jöleli bir kıvam katar, ocaktan biraz cıvıkken indirirseniz reçeliniz pelteleşmez.



24 Kasım 2010 Çarşamba

Gecikmiş Bir Bayram Kutlaması



Bayram arası patlıcan kebabıyla kaldı Narince. Uğrayıp da tatlı arayan güzel arkadaşlarım elleri boş döndüler. Gecikmeli de olsa bayramınızı kutlar, büyüklerimin ellerinden küçüklerimin gözlerinden öperim. Bu etli fotoğrafla bayramı karşılama niyetim vardı lakin; gezmelerin hazırlığı oturup tuşlara uzanmama engeldi. Sonbahar tadında dinlencemiz iyi geldi. Okula dönmekse tatsız. Bağda bahçede bir şey kalmamış, son domatesler sökülmüş, lahanalar toparlanmakta, bendeki telaşsa şu güzel sarı havuçlara akşam üzeri poz verdirmekti.



Geçen yılki gibi bir günlük köy ziyaretimiz yoğundu. Bu sefer sacda gözleme değil lavaşlar vardı. Kalabalık ailemizi doyuracak et sote lavaşların arasına pay edildi. Kimi bekleyemedi et soteyi, daha pişerken sıcak lavaşlar tereyağ sürüp bastırdı açlığını. Yine köy unu yok, süt de yok, sarıkızlar yavrulayacak diye, tereyağ da, çokça ayva var. Gün aşırı ayva kompostosu pişmekte evde. Reçel dönüşün sabahı yapıldı çabucak, ama fotoğraflanamadı henüz, ayvalı tariflerden bıktırmam umarım sizleri.

Hoşbuldum deyip kaldığımız yerden devam edelim, sağlıcakla...



12 Kasım 2010 Cuma

Patlıcan Kebabı



Yaklaşık bir haftadır sabahın köründe hava aydınlanırken uyanıyoruz. Uyanıyoruz dediysem Üzüm ve ben. Ya yorganın altından küçük patilerini uzatıp ayaklarıma ulaşıyor ya tepeme tüneyip kaşımı gözümü yalıyor. Canımın içi küçüğüm, kalk benimle oyna diyor. Bir de fena huyum var ki, bir uyandı mı bir daha uyuyamayanlardanım. Gözlerimi sımsıkı yummak da fayda etmiyor, kitap okumak da. Aklıma düştü mü günlük telaşeler, yapılacak işler sıralanmaya başladı mı uyku yok gözlerime. Telefonun alarmının çalmasını beklerken miskin miskin televizyonda ısıtılmış haberleri izlemek de tatmin etmiyorsa bünyeyi; kalkıp elini yüzünü yıkamak, bir dilim çikolatalı kek atıştırmak ( aç karnına ne fena!) fazlaca tıkırtı yapmadan, usulca beslenme çantası hazırlamak, belki akşamdan kalmış bulaşık makinasını boşaltmak, ortalık ağarırken Üzüm'le birlikte balkona çıkıp kuşları izlemek yapılabilecek işler arasındayken kim patlıcan kızartır ki?

Necla kızartır, sabahın köründe, boş mideyle hem de! Çok duydum aç karnına yemek pişiremem diyeni ama patlıcan kızartmak, ağır yağ kokusunu içe çekmek daha delice bir fikir sanki? Çocukların küçüklüğünden kalma bir alışkanlık benimkisi. Küçüktüler, onlara daha çok vaktim kalsın diye uyurlarken yapardım yemeklerimi çoğunlukla. İkisi de büyüyeli ,bana daha az ihtiyaç duyalı beri sabah erkenden yemek yapma alışkanlığımı kaybetmiştim ya, boş boş da oturamıyorum şekerim. Zaten akşamdan etimi buzdolabının alt kısmına koymuşum çözülsün diye, hemen başlasam sabah güneşini kaçırmadan fotoğraf bile çekerim.

Öyle de oluyor çocuklar uyanmadan etler tencerede pişmeye yüz tutmuş, patlıcanlar kızarmış da kağıt havluya fazla yağını bırakmaktaydı. Balkon kapısı da açık tutulunca bir bir uyanan ev halkını rahatsız edecek bir koku kalmamıştı. Tencere kebapları içinde en çok sevdiğimiz patlıcan kebabıdır. Düşünün ki şehir dışından gelen misafirlerimizle gezinti sonrası ev yemekleri yapan bir yere gitmiştik. Misafirimizin oğlu koca bir profiterol tabağını kapıp başka da bir şey istemezken , o vakitler altı yaşında olan Umut kendisine bir tabak dolusu patlıcan kebabı istemiş, ekmeğini suyuna bana bana afiyetle yemişti de, şaşıp kalmışlardı misafirlerimiz.

Benim gibi sabahın köründe olmasa da bir akşam yemeğine, hatta misafirlerinize sera patlıcanlar tezgahları işgal etmeden pişirebileceğiniz nefis yemeği şöyle komşuya anlatır gibi anlatayım:

Koyun eti de kullanabilirsiniz dana eti de. Patlıcan yağda kızaracağı için dana kullandım ben. Yemeklik kuşbaşı doğranmış etleri sıvıyağda kabuk bğlayana kadar çevriştirip, altını kısın. Kısık ateşte etler suyunu çekene kadar pişirin. Yemeklik doğranmış kurusoğanları ekleyip kavurun. Sonra salçasını ekleyin, biraz da un katıp kavurun ve etlerin üzerini üç dört parmak geçecek kadar sıcak su verip, birkaç diş de sarımsak ekleyip kısık ateşte pişmeye bırakın.

Bu arada alaca soyulup, önce boyuna dilimlenip sonra üçe dörde bölünmüş, tuzlu suda beklemiş patlıcanları sudan çıkarıp iyice kurulayın. Bol sıvıyağda kızartın, kağıt bir havlu üzerine alıp, fazla yağını bırakmasını sağlayın. Etler pişip yumuşadığında kızarmış patlıcanları, tuzunu karabiberini ekleyip kuvvetli ateşte tencerenin ağzı açık olarak üç dört dakika kaynatın. Hepsi özleşip, kaynaştığında ocağın altını kapatıp, dinlenmeye aldığınız yemeğiniz yanında leziz bir arpa şehriyeli pilav ve ayranla servise hazırdır. Afiyet olsun.


10 Kasım 2010 Çarşamba

Agave Şurubu İle Kuşüzümlü Kurabiye



Son kurabiye tarifimizde agave şurubu kullandım. Siz yerine bal da kullanabilirsiniz. Başka bir katkı maddesi içermediğini söylüyor ambalajında. Fruktoz yok yani, yalnız fruktoz yok diye sevinsek de agave bitkisinden bal tadında bu mamülü üretmek için belli işlemler gerektiği aşikar. Özellikle şeker hastaları için önerilen agaveyi kek, kurabiye gibi hamur işlerinde, pankeklerin ya da bazı meyvelerin, yoğurdun üzerine dökerek kullanabilirsiniz. Çok merak ettiğim oyuncaklarımdan birini kullanmış oldum sadece. Üstelik beyaz şeker de ekledim. Çok da sağlıklı bir kurabiye olması sonuç olarak. Şişe duruyor öylece, güzelim bal varken, bir daha kullanır mıyım derseniz belki en fazla bir kerecik de kek yaparım. Gününüz güzel olsun der, kuşüzümlü miniklerle kurabiye haftasını bitiririm.

Malzemeler:

  • 1/2 vçay bardağı toz şeker
  • 1 yemek kaşığı agave şurubu ( dolu dolu)
  • 55 gr oda ısısında tereyağ
  • 1 adet yumurta
  • 1 çay kaşığı şekerli vanilin
  • 1,5 su bardağı un
  • 2 yemek kaşığı kuş üzümü
  • Minicik tuz

Hazırlama:

Şeker, tereyağ, agave, vanilin ve yumurtayı büyük bir kapta iyice çırpın.

Çırpmaya devam ederek un ve tuzu da ekleyin.

Ele yapışmayan kulak memesi kıvamında hamuru yoğurun.

Hafif unlu tezgahta hamuru bir santimetre kalınlığında açın.

Dilediğiniz şekillerde kesip, yağlı kağıt serili tepsiye dizin.

Önceden ısıtılmış 200 derece fırında pişirin, kızarmdan fırından alın.


Agaveyi soranlar için ekliyorum: şu firma ithal etti. Ülkeye ilk girenler hemen satıldı tükendi. Hiçbir depoda bulamadık. Sonunda Ankara Kızılay'da Zahter Baharat sağolsun geldiği gün bize haber verdi. Bayi listesinden size yakın olana ulaşabilirsiniz.


6 Kasım 2010 Cumartesi

Limonlu ve Susamlı Kurabiye



İkinci kurabiyemizde hem limon var hem susam, hoş kokulu. Yapmak isterseniz işte tarif:

Malzemeler:

  • 1 yumurta
  • 2 yemek kaşığı limon suyu
  • 1 limonun kabuğu
  • 2 yemek kaşığı susam
  • 1/2 su bardağı toz şeker
  • 125 gr oda ısısında tereyağ
  • 2,5 su bardağı elenmiş un
  • 1 paket kabartma tozu
  • 1/2 paket şekerli vanilin

Hazırlama:

Tozşekeri tereyağına yedirin.

Limon suyu ve rende limon kabuğunu, yumurtayı, susamı ekleyip yoğurun.

Vanilin, kabartma tozu ve unu eleyerek ekleyin.

Ele yapışmayan kulak memesi kıvamında bir hamur elde edene kadar unu yavaş yavaş ekleyin.

Yoğurduğunuz hamuru hafif unlu tezgahta yarım santim kalınlığında açıp dilediğiniz kalıpla kesin.

Kurabiyeleri yağlı kağıt serili tepsiye dizin.

Önceden ısıtılmış 200 derece fırının üst rafında pişirin.

Altları hafifçe sarardığında bir kürdan batırıp kürdan temiz çıktığında fırından alın.

Üzerlerine pudra şekeri serpip afiyetle yiyebilirsiniz.

4 Kasım 2010 Perşembe

Kurabiye Haftası: Hindistancevizli Fındıklı Kurabiye




Bu haftayı Narince'de kurabiye haftası ilan etme niyetim vardı . Ama ben bilgisayarın başına oturana kadar perşembe olmuş bile. Fırından yeni çıkmış kurabiyenin kokusu, dudaklarınıza değen ılık ve henüz gevrekleşmemiş ama ağızda parçalara ayrılan dokusu suratınızda kocaman bir gülümseme oluşturmaz mı? Hele cücükler görüp de havalara uçmuşsa. Çocuklu evlerde nadiren boş kalır kurabiye kavanozu, kek fanusu. Okullar da açık ise beslenme çantasına atılırlar birer ikişer, arkadaşlarla pay edilirler. Bu yüzden bloglarda kış geldi mi daha çok tarif verilir.

Kurabiye yapmanın çocukları da ortak etmek, oyun oynamak, eldeki malzemeleri avuç avuç karıştırmak gibi hoş yanları olduğu gibi, risk göze almayı kolaylaştırdığını da unutmamak gerek. Öyle ya tutmamış reçetelerle kimbilir ne çok malzeme ziyan olmuştur? Kurabiyede ziyan olma ihtimali düşüktür. Ecüş bücüş, şekilsiz de olsa yenir kurabiyeler. Fazla yumuşaksa bir daha fırınlanıverir. Zaten bisküvi Latincede ikinci pişen anlamına gelmiyor mu? Eski zamanlarda bugünkü gibi modern ve ısısı ayarlanabilen fırınlar yokken, fırın ilk yandığında yüksek ısıda başka şeyler pişirilip, ikici defada küçük bisküviler pişirilirmemiş mi?

Peşpeşe üç kurabiye tarifi vereceğim. İlki ve en güzelini bugün okuyacaksınız. Yine her zamanki gibi fırında pişen akşam yemeğinin peşine bir de kurabiye atayım demişim. Canımın çektiği gibi hidistancevizli, fındıklı hamurumu yoğurmuş, yağlı kağıt üzerine yuvarlak yuvarlak sıralamışım kurabiyelerimi. Tam fırına verecekken kenarda bekleyen yumurta gözüme ilişiyor.

- Eyvah! Yumurtayı unuttum!

-Amaan olsun en fazla dağılır, yayılır biz de kırar yeriz.

Dağıldılar, ama bitişmediler. İyi ki yumurta unutulmuş dedirttiler. Kıtır kıtır, dağılan
kurabiyeler harika sıfatını hakettiler. İşte reçete:

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı tepeleme buğday nişasatası
  • 2 yemek kaşığı tepeleme hindistancevizi
  • 100 gr oda ısısında tereyağ
  • 3/4 Türk kahvesi fincanı sıvıyağ
  • 1 çay bardağı + 3/4 çay bardağı toz şeker
  • 1,5 su bardağı un
  • Bir avuç dolusu iri dövülmüş fındık

Üzeri İçin:

  • 1 yumurta beyazı
  • Hindistancevizi, fındık

Hazırlama:

Hamur için gerekli bütün malzeme ele yapışmayan kıvamda yoğurulur. Unu azar azar ekleyin, daha az ya da daha çok un isteyebilir hamurunuz.

Hmurdan ceviz büyüklüğünde parçalar koparıp, avucunuzda yuvarlayın.

Önce yumurta akına sonra hindistancevizi ve fındık karışımına batırıp, yağlı kağıt serdiğiniz tepsiye aralıklı olarak dizin.

Önceden ısıtılmış 200 derece fırında üst rafta sararıp gevreyene kadar pişirin.

30 Ekim 2010 Cumartesi

İrish Cream Aromalı Muffin




Mutfakla haşır neşir birinin oyuncağı da kalıplar, kağıt muffin kapsülleri, baharatlar, otlar, aromalar olacaktır elbet. Sevgilim benim için denk geldiği yerde ne bulsa alıp getiriyor oynayayım diye. Son getirdiği çeşit çeşit aroma ve şurupları dayanamayıp oraya buraya sıkıştırıyorum. En son dondurmalarda, bir de İrlanda viskisi aromalı kekte kullanmıştım oyuncaklarımı. Ama Ankara'da bulamakta sıkıntı çektiğimiz muffin kapsüllerimi ilk kez kullandım; oysa getireli bir aydan fazla oluyor. Söz konusu kekten beri evde bir daha kek pişmedi desem inanır mısınız? Artık konuda komşuda göre göre çikolatalısından bir kek pişirmesem çatlayacaktım. Çikolatalı olsundu, bir de irish cream aromalı şurup katmalıydım. Süt karameli tadı vardı çünkü hafiften. Sonuç umduğum gibi olmadı, oldu olmasına ya ev yapımı bir süt karameli ile daha güzel olurdu diye düşünüyorum. Ama olsun oyun oynamak güzeldir, değil mi?

Malzemeler:

  • 2 yumurta
  • 1/2 çay bardağı toz şeker
  • 1,5 tatlı kaşığı irish cream aromalı şurup
  • 1 çay bardağı sıvıyağ
  • 1 çay bardağı süt
  • 1 su bardağı un
  • 1 tatlı kaşığı kabartma tozu (silme)
  • 60 gr bitter çikolata
  • 1,5 yemek kaşığı kakao
  • 2 yemek kaşığı ceviz içi

Hazırlama:

Yumurtaları ve toz şekeri krema gibi beyazlaşana kadar çırpın.

Süt, sıvıyağ ve aroma şurubunu ekleyip çırpın.

Kakaoyu, un ve kabartma tozunu eleyerek eklyin, karıştırın.

İnce ince kıydığınız bitter çikolataları ve iri dövülmüş ceviz içini ekleyip karıştırın.

Kek harcını muffin kapsüllerine yarıya kadar doldurun.

Önceden ısıtılmış 180 derece fırında kürdan testinden geçene kadar pişrin.

28 Ekim 2010 Perşembe

Ashley İçin



Şimdi karaormanda arabamız ilerliyor.İçerideki kütüphanedeki kitaplar esen şiddetli rüzgar ve bozuk yolların da etkisiyle düşüyorlar.Dolunay var ve parlement rengi gece. Arabayı kullanan smokinli kurbağa geceyi atlatıp ' Olmayan Ülke'ye ulaşmayı dört gözle bekliyor ...Sol tarafı uçurumlu yolu geçebilecekler mi ? Tüm bunları çizmeyi de bir gün denerim inşallah :) . Arabanın üstünde kara kara düşünen de yine benim.



Ashley'i tanır mısınız? Macaristan'da Debrecen Üniversitesi'nde üç yıl okumaya hak kazandı diye pek bi sevinmiş, gururlanmıştık. Gidip okulunda okumak için konsolosluğun istediği tüm belgeleri toparlamış, tüm testleri olmuş, bugün git yarın gellere katlanmışken; şimdi de derslerden geri kaldığınız için psikolojiniz bozuldu, bu ülkeye zarar verebilirsiniz gibi komik bir sebeple vize verilmiyor. Üstelik hakkını aramak için de vize alamadığı ülkeye gidip başvuru yapması gerektiği söyleniyor. Annesi tüm hikayeyi anlatıyor, desteğinizi bekliyor.


27 Ekim 2010 Çarşamba

Mayasız Poğaça, Hediyeli Yarışma Duyurusu




Alternatif Anne Dergisi Trendus 2010 Blog Ödülleri'nde yarışıyor. Oy verenlere oynak bir türkü bir de mayasız poğaça hediyem var. Türkü Candan Erçetin'den : buyrun.

Poğaçanın Dr. Oetker patentli tarifi ise işte:

Hazırlama:

Hamur İçin:

  • 125 gr oda ısısında tereyağ
  • 1 su bardağı yoğurt
  • 1/2 çay bardağı sıvıyağ
  • 1 tatlı kaşığı tuz
  • 3-3,5 su bardağı un
  • 1 paket kabartma tozu

İçi İçin:

  • Beyaz peynir
  • Maydonoz

Hazırlama:

Un ve diğer malzemelerle hamuru yoğurun.

Hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar koparın, avuç içinizde açıp peynirli içten koyun, kapatın.

Yağlanmış tepsiye dizdiğiniz poğaçaların üzerlerine yumurta sarısı sürüp, susam serpin.

Önceden ısıtılmış 180 derece fırında üzeri kızarana kadar pişrin.





25 Ekim 2010 Pazartesi

Patlıcan Köfte, Közlenmiş Kırmızı Biber Salatası, Hoşçakal Yaz



Pazarlarda elveda yazısını ne çok gördük bu ara. Elveda demedik oysa, yaz meyveleri ve sebzeleriyle olan muhabbetimize ara verdik sadece. Önümüzdeki yaza kadar. Sabah kahvaltılarında üzerinde sarımsaklı domates sosuyla kızarmış bahçe biberleri; közlenip zeytinyağ, limon ve tuzla tatlandırılmış kırmızı biberler, iri, etli domateslerle yapılmış menemenler, domates, biber ve hıyarla hazırlanıvermiş söğüşler olmayacak. Kış boyu özleyecek, tadını damağımızda anımsamaya çalışacak, yine de yüz vermeyeceğiz tezgahtaki tatsız domates ve patlıcana, buzdolabında büyüyen hıyarlara.

Gidişinden önce domates fiyatları uçtu, benim gibi dondurucuya atmak için sona kalanları ahlara tühlere boğdu. Akşam haberleri sera ürünlerin çıkacağını, domates fiyatlarının yeniden düşeceğini söylüyor da tatsızdır, ilaçlıdır yemeyiverin, yaza kadar özleyiverin demiyor. Biz mangalda son közleme keyfimizi yaptık, son karnıyarığımızı dün akşam yedik. Buraya koymak için de patlıcanlı bir köfte yaptım. Aslında hazırlama aşamalarına bakarsanız patlıcan kroket denmeli ama patlıcan köfte diyelim biz kısaca. İşte reçete:



Malzemeler:

  • 2 adet büyük patlıcan
  • 2 dilim ekmek
  • 1 adet yumurta
  • 2 iri diş sarımsak
  • 1 küçük acı sivri biber
  • 2 yemek kaşığı rende kaşar
  • 1/4 demet maydonoz
  • Tuz
  • 2 çay bardağı galeta unu
  • Sıvıyağ

Hazırlama:

Patlıcanları birkaç yerinden delip mangalda közleyin.

Kabuklarını soyup çatalla ezerek püre haline getirin.

Ekmekleri ısaltıp sıkın.

Ekmek içi, patlıcan püresi, yumurta, ezilmiş sarımsak, rende kaşar, incecik doğranmış sivribiber, tuz ve kıyılmış maydonozu karıştırın. On dakika dinlendirin.

Hamurdan küçük silindirler yapıp galeta ununa bulayın, bol kızgın yağa atıp kızartın.

Kağıt havlu üzerine çıkarıp, fazla yağını emdirdiğiniz köfteleri, maydonoz ve yeşillikle, belki sarımsaklı yoğurtla servis yapabilirsiniz.

Afiyet olsun.



21 Ekim 2010 Perşembe

Tavuklu Bamya, Dondurucuda Bamya Saklama ve Yaşasın Bamya!



Reklamlara sinirim yine bugünlerde. Çilekli yağ! Biziimkiler duyunca:

- Iğğyyy dediler,

- Çilekli yağ da olur mu?

Oluyor işte, anneler yavrularına halis tereyağ yerine yedirince, alıcı bulunca demek ki oluyor.

Yoğurtçu amca öyle bir tereyağ getirmiş ki, ekmeksiz kaşıklıyorum arada, dayanamıyorum. Üzerine yazdan hazır reçellerim var, balımız var sürmeye. Onların çilekli yağlarına ihtiyacım yok.

İki sevimli çocuk teoriler üretiyor sonra, çilek perisi çilekleri toplamış da, şöyle olmuş da böyle olmuş da...

Yedikleri her şey illa ki tatlı olacak çocukların. Ekşi ve tuzluya yanaşmıyor bebeler. Daha minikken, biberonlarına doldurulmuş, ballı şekerli sütlere alıştırılıyorlar. Biberon denen şey bizim evde yer bulamadı şükür, ağızlarına almadılar. Derdim biberon değil ya, konu dağılıyor. Derdim ev yoğurdunun tadını bilmeyen, süzme yoğurtla yapılmış, güzelim ekşimen ayranı içmeyen, sütünü ille de çilekli, muzlu, çikolatalı içen çocuklar. Öyle ki içtikleri çorbaya limon bile sıkamıyorsunuz. Yapay aromalara alışkın, yapay damaklar.

İş anne ve babalarda bitiyor. Daha yemek yemeye başladıkları vakitlerde alıştırmaz, sadece tatlı verirsek sonrasında tuzluya yüz vermeyen çocuklar çıkar ortaya. Bizim çocukların arkadaşları misafir geldiklerinde çekiyorum en çok bu sıkıntıyı. Önlerine koyduğun yemeği yemeyip, bir ton bahane koyduklarında ortaya, canım sıkılıyor. Kala kala elimde ya patates kızartması, ya makarna kalıyor. Henüz önlerine koyduğum ayranı içenine denk gelmedim ne yazık ki.

Oysa kurabiyelerini de yeseler, mantıyı da, çikolata da yeseler, bamya da. Mesela bizim kız gibi, mutfağa girip kokusunu aldıklarında şöyle deseler:

-Yaşasın, bamya!

Ben bamyayı tavuk etiyle yaparım hep. Kıymalı, etli ya da zeytinyağlısından daha çok seviyoruz. Öyle sümüklenmez de, dondurucuya mutlaka atılır her yıl. Bu yıl altı kilo attım, çiçek bamya bulamasak da. Dondurucuya atma kurallarını da anlatayım: tepelerini güzelce ayıkladığınız bamyaları sirke, tuz ve limon ilavesiyle on onbeş dakika bekletin. Büyükçe bir tencereye kaynar su koyun, bolca limon sıkın. Bamyaları kaynar suya atıp, üç dört dakika suda tutun. Sonra delikli bir kepçe ile sudan çıkarıp genişçe bir tepsiye alın. Soğuyan bamyalara tekrar limon sıkın, bir pişirimlik porsiyonlar halinde poşetlere koyup dondurucuya kaldırın. Kışın çıkardığınızda çözülmesini beklemeden pişirin yalnız.

Malzemeler:

  • 250 gr tavuk eti (dilediğiniz yerinden)
  • 1/2 kg bamya
  • Üç yemek kaşığı zeytinyağı
  • İki yemek kaşığı salça
  • 1 orta boy kurusoğan
  • 1 tatlı kaşığı un
  • Limon
  • Tuz
  • Su

Hazırlama:

Tencereye yağı alıp biraz kızmasını bekleyin.

Kızgın yağa tavuk etlerini atıp rengi değişip kabuk bağlayana kadar çevirin, altını kısıp kapağını kapatın.

Tavuk etleri suyunu çekene kadar kısık ateşte pişirin.

Yemeklik doğranmış soğanları ekleyip sararana kadar kavurun.

Salçayı ekleyip tekrar kavurun, ununu ekleyip şöyle bir çevirip sıcak su dökün.

Su kaynar kaynamaz limon sıkın, bamyaları atın tencereye. Suyu bamyaların hizasını iki parmak kadar geçmiş olmalı.

( Kaynar suya atmak, bir de limon sıkmak bamyaların sümüklenmesini engeller. )

Tuzunu ayarlayıp, ortadan az ateşte kapağı kapalı olarak bamyalar ve etler yumuşayana kadar pişirin.




18 Ekim 2010 Pazartesi

Kandırıkçı Börek ve Yalancı Yemekler Etkinliği



15 Ekim - 15 Kasım arası Bir Dilim Bir Tutam'da Yalancı Yemekler Etkinliği var duydunuz mu? Yalancısından tarifler toplanacak sevgili Serap'ın sayfasında. Benim kandırıkçı börek de yeniden görücüye çıkıyor, peşine sizi de takmak istiyor, buyurmaz mısınız?

(Kandırıkçı börek, çünkü kat kat açılmadığı halde öyleymiş gibi duruyor, hamur açamayanlar için bire bir. )

Malzemeler:

  • 1 su bardağı süt
  • 1 yumurta
  • 1 paket maya (ister yaş maya, ister instant maya)
  • 1,5 su bardağı ılık su
  • Tuz
  • 6-7 su bardağı un

ile yumuşak bir hamur yoğurun. Ilık bir yerde hacminin iki katı olana kadar mayalandırın. Mayalanan hamuru tekrar yoğurup, gazını çıkarın, iki eş parçaya bölün. Oda ısısında beklemiş 100 gr. tereyağını sekize bölün. Hamuru önce uzunlamasına kalınca açın, yağın bir parçasını üzerine elinizle sıvayın. Yanlardan tekrar katlayarak yağı yayın, bu şekilde zarf gibi kapatın. Aynı işlemi diğer hamur için de yapıp, buzdolabında on beş yirmi dakika bekletin. Bu sürede yağlar donacak, açarken işiniz kolay olacak.

Dolaptan çıkardığınız hamurları tepsiniz boyutlarında açın, yağlanmış tepsiye birini serip, üzerine hazırladığınız içi yayın. Diğer hamuru da üzerine kapatıp, kenarlarını dikkatlice birleştirin. Üzerine yumurta srısı sürüp, 200 derece sıcak fırına verin. Üzeri nar gibi kızardığında alın, üç dört dakika sonra hafifçe su serpip, temiz bir bezle örtün. Dinlenen böreği, ılıyınca dilimleyerek servis yapabilirsiniz. Afiyet olsun.

15 Ekim 2010 Cuma

Babaganuş Tarifi, Güneşsiz Zamanlar




Hava hep kapalı, gözüm kulağım hava durumu raporlarında. Güneş yüzünü göstermediğinden fotoğraf çekemiyorum. Söylenip duruyorum, yakınlarımı bezdirdim. Oysa yaz tembelliğinden bugünlere sarkmış niyetlerim var: çok sevdiğim patlıcanla bir başlangıç yemeği, domatesler lezzetini kaybetmeden ezme yapıp çekmek gibi. Güneşe sevinip başladığım çorba çekimi birden bastıran yağmur ve karanlık havayla yarım kaldı bu sabah. Babagannuşu beş altı dakikalık bir güneşle yakalayabildim çok şükür. Bakalım, benim aklım fikrim güneşte, güneş sizin içinizde olsun.

Malzemeler:

  • 1 büyük boy patlıcan
  • 2 yemek kaşığı tahin
  • 1 yemek kaşığı ev yoğurdu
  • 1 yemek kaşığı süzme yoğurt
  • 2 yemek kaşığı zeytinyağı
  • 1 yemek kaşığı limon suyu
  • 2 diş sarımsak

Hazırlama:

Patlıcanı çatalla birkaç yerinden delerek odun ateşinde közleyin. (Ocakta, fırında aynı tadı vermez ama yine de siz bilirsiniz .)

Közlenmiş patlıcanın kabuğunu soyup, çatalla iyice ezin.

Dövülmüş sarımsak, tahin, yoğurt ve limon suyunu katıp iyive karıştırın.

Ayrıca tuz eklemiyoruz, sarımsağı döverken eklediğiniz tuz kai gelecektir. Yine de deneyn, ihtiyaç duyarsanız ekleyebilirsiniz.

Hazır olan babagannuşu kızarmış ekmek üzerinde servis yapın mutlaka.

Pulbiber ve zeytinyağı da arkadaş olsunlar.

Afiyetle...


12 Ekim 2010 Salı

Ispanaklı Çorba



Çorba denemeleri daha olumlu sonuç veriyor deyip bırakmıştık. Uyduruk çorbaları seviyorum. Kıvam bağlamak için çoğunlukla un kullanıyor, içine biraz erişte ya da una bulanmış köfteler attıysam una ihtiyaç duymuyorum. Dondurucuda her zaman haşlanmış nohut, buğday, yeşil mercimek bulundurmak, işimi daha da kolaylaştırır. Tavuk suyu eksik edilmiyor tabii. Bazen bakliyat yerine sebze girer içine, evde ne varsa işte. Kremalı çorbalarla aram yok pek, lakin süt kullanırım. Sebzelerin püre yapıldığı çorbaları pek sevmiyor olsak da; ezme mercimek çorbası, taneli olandan daha makbuldur bizim evde. Bulgur ve limon kabuğu ekledin mi olur sana ezogelin! Yoğurtlu çorbalar en sevdiklerim, üzerine yakılmış tereyağ pul biber, nane üçlüsüyle. Hele kokusu, cızz sesi, kış tadında...

Erik pestilini limondan daha çok severim, naneli ve salçalı çorbalarda. Karabiberi unutmamalı! Beyaz olsun rengi derseniz kuzu gerdanla yapılmış bir düğün çorbası, belki terbiyeli bir tavuk çorbası, belki de soğan çorbası gelir aklıma ilk. İşkembe çorbası yoğurt, yumurta ve un terbiyesiyle, sirkeli ve limonlu güzeldir, paça çorbası soğuğu gördük mü ilk yapılan çorbadır çoğu zaman.

Ama annemin tarhanası başkadır. Boşuna darhane çorbası dememişler kendisine. Anadolu'daki pek çok yemek gibi, evde ne varsa katıştırılmış da ortaya çıkmamış mıdır kendileri? Hadi siz de bugün canınız ne isterse bir araya getirin, sıcak bir tencere çorba yapın kendinize, sevdiklerinize. Benim ıspanaklı çorbam hasta bir günüme denk gelmişti. Karabiberli olsun, yaksın istemiştim, ortaya bu reçete çıktı. Sizin de vardır mutlaka aşağı yukarı benzer bir tarifiniz. (Tabağın kenarlarını ne kadar sildiysem de inat etti böyle poz vereceğim diye, hoş görün olur mu?)

Çorba tadında sıcak günler dilerim...

Malzemeler:

  • 1 orta boy kurusoğan
  • 1 orta boy patates
  • 1 orta boy havuç
  • 1 tatlı kaşığı un
  • 1 yemek kaşığı dolusu pirinç
  • 1 yemek kaşığı domates salçası
  • Kaşığın ucuyla biber salçası
  • 2 yemek kaşığı tereyağ
  • 1 lt su
  • 1 su bardağı su
  • Tuz, karabiber
  • Küçük bir kase temizlenmiş doğranmış ıspanak

Hazırlama:

Tereyağını tencereye koyup eritin.
Eriyen yağa küçük zar şeklinde doğradığınız havuç ve patatesleri atıp, bir iki dakika kızartın.
Yemeklik doğradığınız soğanları ekleyip sararana kadar kavurun.
Domates ve biber salçasını ekleyin.
Tüm malzemeyi salçayla birlikte kavurduktan sonra unu katıp, şöyle bir çevirin ve hemen soğuk suyu verin.
Tavuk suyunu da ekleyip kaynamasını bekleyin.
Kaynayan çorbaya yıkanmış pirinç ve ıspanakları ekleyip, ıspanak ve pirinçler yumuşayana kadar ortadan az ateşte pişirin.
Tuzunu ve karabiberini ekleyip, kıvamını bulan çorbayı ateşten alın.
Sıcak sıcak için, şifa olsun.


8 Ekim 2010 Cuma

Çikolatalı Romlu, Karamelli, Dondurmanız Nasıl Olsun?




Şu soğukta çorba tarifi beklenir, bende dondurma var. Yaz boyunca krema veya jelatin kullanmadan, dondurma makinası kullanmadan sadece çırpma yöntemiyle kıvamlı, dolgun dondurma elde etme çabalarım oldu. Hemen hepsi boşa çıktı diyebilirim. Hele limonlu dondurmam donmuş süt halini alınca, yerle bir olan ümitlerim bu son yaptığım karamelli bir de çikolatalı dondurmalarda biraz toparlandı. Bir daha deneyecek miyim diye sorarsanız, cevabım hayır olacak. Katacağım kremamı, ohh misler gibi dondurmamı kaşıklayacağım.

Bu dondurmaları yaparken bir taşla iki değil dört kuş vurmaya çalıştım.
Bir kilo sütle başladığım işlemlere sütü dörde bölerek devam ettim. Karamel ve çikolatalı olanlar tuttu. Çikolatalı tam kıvamında olsa da karamellinin kıvamı sorbeye daha yakındı. Ama antep fıstığı kattığım berbattı, acıydı, hem hindistancevizi hem de hindistancevizi aroması katarak elde ettiğim karışım ise felaketti.

Mutfak böyle değil midir? Katar katıştırırsın, hayal edersin, gönlün ne çektiyse, elinin altında ne varsa birleştirirsin. Bazen sonuç güzeldir, bazen yenilmeyecek kadar berbattır. Moleküler gastronominin öncüsü Heston Blumenthal gibi kimya bilgim de yok, elimin altında kimya laboratuvarını andıran bir mutfağım da. Onun gibi dondurma yapamam hele. Ama çorba denemelerim daha olumlu sonuç verebiliyor. Şimdilik dondurma var, bir sonraki yazıda da keyfimce yaptığım ve çok sevip artık sürekli yaptığım bir çorba olsun o zaman.

Çikolata ve Romlu Dondurma İçin Malzemeler:

  • 1/2 kg süt
  • 125 gr toz şeker
  • 3 yumurta sarısı
  • 160 gr sütlü çikolata
  • Birkaç damla rom aroması
  • 1 yemek kaşığı çözünebilir hazır kahve

Hazırlama:

Sütü bir kere kaynatın.

Toz şekerle yumurtayı bir tencereye koyarak iki üç dakika çırpın.

Çikolatayı benmari usülü eritin, çırpmaya devam ederek yavaş yavaş kaynar süte yed
irin.

Tencereyi ateşe koyup üç dört dakika kaynatmadan karıştırın.

Kaynamaya başlamadan hemen ateşten alıp çırparak soğutun.

Bir kaba boşalttığınız karışımı dondurucuya koyup, yarım saatte bir çıkarın, üç dört dakika çırpın.

Bu işleme dondurma kıvamını bulana kadar devam edin.



Karamelli Dondurma İçin Malzemeler:

  • 1/2 kg süt
  • 85 gr toz şeker
  • 2 yumurta sarısı
  • 1/4 çubuk vanilya(yoksa çay kaşığının ucuyla vanilin)
  • 2 yemek kaşığı karamel

Hazırlama:

Vanilyayı süt ile bir kere kaynatın.

Toz şekeri ve yumurta sarılarını iki üç dakika çırpın, çırpmaya devam ederek sütü ilave edin.

Tencereyi ateşe koyarak üç dört dakika kaynatmadan karıştırın.

Kaynamadan ateşten alın, karameli de katıp soğuyana kadar çırpın. (Karameli katarken rengini ve tadını kontrol edip, dilediğiniz kadar katabilirsiniz.)

Bir kaba boşalttığınız karışımı dondrurucuya koyup yarım saaatte bir çıkarıp üç dört dakika çırpın.

Bu işleme dondurma kıvam bulana kadar devam edin.



LinkWithin

Blog Widget by LinkWithin