29 Mart 2010 Pazartesi

Kuzu Orman Kebabı


Ödevlerini son güne bırakan bir öğrenci gibi, etkinliklere ne yapacağıma karar verip, pişirip taşırıp, fotoğraflayana, yayımlayana kadar son günler gelip çatıyor. Baktım sevgili Lama tarifleri yayımlamaya başlamış bile. Konu: sebzeler, dondurucuda yazdan depo edilmiş sebzelerim bitiyor. Son bezelyeler bu yemekte kullanıldı, kışlık patatesler artık cücüklenmeye başladı, tazeleri de çıktı ya pek güzeller. Alıp hemen haşlayası geliyor insanın, içindeki nişasta şekerimle oynuyor. Mevsimin taze bezelyelerine de az kaldı diyelim, koşa koşa Lama'nın kapısını çalalım.

Yemeğimiz Necip Usta'nın tarifiyle kuzu orman kebabı.

Malzemeler:
  • Yarım kilo kemikli kuzu eti (kemiksiz de kullanabilirsiniz)
  • 1 baş kurusoğan
  • 1 yemek kaşığı un
  • 1 orta boy havuç
  • 2 orta boy patates
  • 1 kase bezelye
  • 2 yemek kaşığı salça
  • Kekik
  • Tuz
  • Sıcak su
  • Sıvıyağ

Hazırlama:
Yağı tencereye koyup kızdırın. Etleri koyup rengi dönene kadar çevirin, altını kısıp kendi suyu çekene kadar pişirin. Suyunu çekince doğranmış kurusoğanı katıp tekrar kavurun, salçasını, ununu da katıp, sıcak suyunu verin. Bezelyeleri de katın, kaynamaya bırakın kısık ateşte, kaynarken arada üzerinde biriken köpükleri alın. Etler yumuşamaya başladığınızda doğradığınız havuçları ekleyin, tekrar pişmeye bırakın.
Bu arada doğradığınız patatesleri sıvıyağda hafifçe rengi sararacak kadar kızartın, kağıt havlu üzerine alın. Yağını emdirdiğiniz patatesleri de yemeğe katın. Artık etler, havuçlar ve bezelyeler pişmek üzeredir. Tuzunu ayarlayın, kekik ilave edin, orta ateşte bütün malzeme özleşip, suyu kıvamını bulana kadar -yaklaşık on beş dakika- pişirin. Afiyet olsun.

26 Mart 2010 Cuma

Abartının Çilekli Hali


Kendini anlatma konulu ebelere eklemeliydim: vur dedi mi öldürürüm. Çilekler çıkmış, tatlı renkleri ve kokularıyla karşımda süzüm süzüm süzülürlerken, çocuklar anne çilekli bir şeyler yap diye eteklerimi çekiştirirken boş durabilir miydim? Sevgilim gelirken çilek getir dediğimde manalı manalı yüzüme bakıp:

- Ne yapacaksın ki? demişti.

- Hiiç çocuklar yer diyebildim kem küm ederek.

Geçmiş olsun dileği için bir şeyler yapmak şarttı, benim niyetim bozuk değildi. Hakkaten! E mademki yapacağız, çocuklara yapmadan olur mu? Olmaz, eve de yapmalı bir tane. Velhasıl iki tart, artan hamurlar ve krema ziyan olmasın diyerek de küçük tartöletler çıktı ortaya. Bir günde silip süpürüldü ortalık. Sormayın, kalmadı hiç geriye. Tarif daha öncekiyle aynı, hamura bu sefer kabartma tozu hiç koymadım, teflon kalıbı yağlamadım. Yapışmadan kolayca çıktı. Tabii fırından çıkan hamurun biraz beklemesi gerek, acele eder de kuruyup kendine gelmeden kalıptan çıkarmaya kalkarsanız taban kırılır. Jölenin rengi neden o kadar canlı diye soracak olursanız, gıda boyasından değil. Şeffaf tart jölesini, içinde böğürtlen beklemiş vişne likörü ile pişirdim, kıpkırmızı oldu böyle.

Jöleli tariflerinizi bekliyorum, tek tek geliyorlar, renkli, bol meyveli fotoğraflar.

narince.narince@gmail.com

Ama bu tarif Porselen Demlik Çay Saati Etkinliği için Lezizce'ye gidiyor.

23 Mart 2010 Salı

Bir Ödül, Bir de Yumuşacık Poğaçalar


Bir önceki gönderinin devamında televizyon kanallarındaki yemek programlarını biraz daha eşelemek niyetinde idim. Ancak sevgili Özlem'in yolladığı bir ebe var ki, aklımı kurcalıyor kaç gündür. Daha fazla bekletmeden sırayı Kreativ Blogger ödülüne verelim.

Bu ödülün bazı kuralları var. Bunlardan birincisi "Sizi ödüllendirene teşekkür edin" ve "Sizi ödüllendirenin linkini yayınlayın". Linki yayınladık ve Özlem'e teşekkürlerimizi gönderiyoruz.

Diğer şartları ise;

-Ödülün logosunu yayınlayın.
-7 yaratıcı blogger ödüllendirin ve linklerini yayınlayın.
-Ödüllendirdiklerinizi haberdar edin.
-Kendiniz hakkında 7 ilginç şey yazın..

Bana daha önce de uğramış bu ebeyi hatırlayalım, pek de ilginç biri olmadığımı tekrarlayalım, yine de sevgili Özlem'in buyruğudur, yerine getirilecektir deyip sıralayalım:

İçimin pır pır etmediği işlere girişmem.

Çok üşürüm, ortaokul yıllarımda beta mikrobu yüzünden geçirdiğim romatizmal rahatsızlık sebebiyle iki buçuk yıl yirmi sekiz günde bir penadur iğneleri yemem yetmezmiş gibi , bu süreçte beni sıkı giydiren anneme de şükranlarımı sunarım. Hep üşürüm, Haziran gelmeden ayağımdaki patikleri çıkaramam, hatta yaz günü bile çorapsız gezemem. Ev halkı sıcaklarda pencereler açık yatarken, ben gram terlemeden, üzerimde pike ile mışıl mışıl uyurum.

İnsanlara çok çabuk ısınamam. Önceleri soğuğumdur, zaman isterim.

Kitaplarımı ödünç vermeyi sevmiyorum; verip de geri alamadığım kitabım çok olduğundan.

Sigara kullanmadığım için gurur duyarım kendimle.

Kedileri severim, ama evde bakamıyorum, vakt-ı zamanında sokakta bulduğum yavruları veterinere götürür, tedavi ettirir, bakardım, iyileştirirdim. Şimdilerde evdeki iki kedi yetip de arttığından başkasına yer açamıyorum doğrusu.

Yaşımı seviyorum son yıllarda, soranlara rahatlıkla otuz altı diyorum, kırktan sonra da aynı şekilde devam edeceğini sanıyorum. Yaşımla ilgili olduğunu düşündüğüm bir hal gelişti bir de. Televizyon izlerken konuşmaya başladım yaşlı nineler gibi. Olaya müdahele eder oldum sanki beni duyan varmış gibi. Hayra alamet değil ama memnunum. Çocuklar uyarıyorlar:
-Anneee bi suuus!

Sıralamanın peşine, ödülü yolladığım yedi adresi de vereyim:

Kristal Kelebek Aslı
Mis Kokulu Lezzetler Mine
Kendimce Yemek Güler
Zeynep'le
Tuba'nın Tarifleri
Pelin'ce
Kalp Kurabiye Deniz




Durun durun sıkıldınız biliyorum, bir de yumuşak poğaçalar sunayım size. İçleri peynirli, ılık fırına verildiler, yumuşacıktılar, alttaki malzemelerle yoğuruldular.


  • 5,5 su bardağı un
  • 1 yumurta
  • 1 su bardağı ılık süt
  • Yarım su bardağı sıvıyağ
  • 1 yemek kaşığı toz şeker
  • Tuz
  • 1 su bardağından biraz eksik ılık su
  • Bir paket instant maya, yaş maya kullanırsanız 42 gr. lık bir küçük paket yeterli.

18 Mart 2010 Perşembe

Oh ne âlâ!


Ye, iç, gez, toz bir de üste para kazan! Oh ne güzel!

Televizyon gezginlerini izledikçe eminim pek çoğunuzun ağzından dökülüyordur benzer cümleler. Mehmet Yaşin şehir şehir dolaşıp nefis yemeklerin, kebapların, pidelerin tadına bakarken , Vedat Milor esnaf lokantalarında ambiansa bir, lezzete dört yıldız verirken sizler de yutkunmuyor musunuz? Gerçi beni bilmem hangi beş yıldızlı otelin, dünyanın bilmem hangi köşesinden gelmiş aşçısının hazırladığı gastronomik tabaklar değil, sıradan küçük lokantaların lezzeti daha çok çekiyor.

Anthony Bourdain, yaşlı gezegenimizin herhangi bir yerinde huşu içinde yemek yerken, kokuları siz de almak istemiyor musunuz? Ben de rezervasyonsuz gezineyim, param da cebimde kalsın diye iç geçirmez misiniz? Sürekli yemeğin içinde yaşayan, yine de formda kalmayı başarabilen yakışıklı aşçımız pek çoklarını kızdırsa da izlenesi bir program hazırlıyor.

Andrew Zimmern, farklı lezzetler peşinde gezerken içimizin kalkması umulan yemeklere istedikleri tepkiyi vermiyorum çoğunlukla. Çünkü ben de en az kendisi kadar seviyorum kuzu ciğerini, beyin, işkembe, bilimum sakatatı. Lakin Meksika'da armadillo eti ya da küçük böcekleri canlı canlı yerken aynı hisleri taşımıyorum. Ama diyorum Bourdain geldi İstanbul'a, Zimmern de gelse, kokoreç yese, beyin haşlama yese, ciğer kebabımızın tadına baksa, unutabilir mi bir daha?

Şimdi bu sözün üstüne bizden bir tarif eklemeliydi ya haftalardır sırasını bekleyen bir hamur işi var bugün. Bir İtalyan şefe, GinaDe Palma' ya ait bir tarif. Tabii benim dokunuşlarımla. Tarife göre bir kek; bana kalırsa daha çok kuru meyveli, tatlı çörek demeli buna. Şef üç tur bindiriyordu tarifte, ben tur bindirmek yerine hamuru altı eş parçaya bölüp yağladım. Sebebinin bu olduğunu sanmamakla birlikte, hamuru çok güzel, ama hacminden dolayı hamur kalma ihtimali yüksek bu çöreği ben pek sevmedim. Hamur tek başına poğaça yapılmaya müsait, güzel bir hamur yalnız çok dolandığından, düşük ısıda usul usul pişirmek gerekiyor, bu da kurumaya sebep olabilir. Benimki güzel pişti, daha küçük çörekçikler halinde pişirilse daha güzel olabilirdi diye düşünüyorum. İşte tarif:

Hamur İçin:

  • 4,5 su bardağı un
  • 1 yumurta
  • 5 yemek kaşığı yoğurt
  • Bir su bardağı ılık su
  • Bir çay kaşığı tuz
  • 2 yemek kaşığı toz şeker
  • Bir paket instant maya


Kat vermek İçin

  • 80 gr tereyağ

İçine:
  • Kuru üzüm
  • Fındık
  • Ceviz
  • Badem
  • Tarçın
  • Karanfil
  • Portakal kabuğu rendesi
  • Kuru kayısı


Hazırlama:

Malzemelerin hepsini yoğurup, yumuşak özlü bir hamur elde edin. Hamuru ılık bir yerde mayalandırdıktan sonra altı eş parçaya bölün. Oda ısısındaki tereyağını da altı eş parçaya bölüp, açtığınız bezelerin herbirini yağlayıp, üst üste koyun. Hepsini birden yine yağlayarak, katlayın ve yağların donması için on beş dakika buzdolabına kaldırın.

Bu arada bulduğunuz ve sevdiğiniz her kuru meyveyi yıkayıp, hatta önceden çıkarıp ılık suda biraz yumuşamalarını sağladıktan sonra, doğrayın. Buzdolabından çıkardığınız hamuru hafif unlu zeminde dikdörtgen şeklinde açın. Kurumeyveli harcı, hamurun her yerine eşit bir şekilde yayın. Sonra bir ucundan başlayarak rulo şeklinde, bu ruloyu da gül böreği gibi sarın. Yağlı kağıt ile kapladığınız kelepçeli kalıba hamuru yerleştirin, tekrar mayalanıp kabarana kadar ılık bir yerde bekletin. Hamur tekrar kabarınca, üzerine yumurta sarısı sürün, susam serpip 170 derece fırında pişirin.

15 Mart 2010 Pazartesi

Yaman Etkinlik: Jöleli Tatlılar



Yaman Etkinlik Narince'de.

Ekim ayını beklerken, sevgili Ayşe'den aldığım bir e-posta ile bu ayın ev sahipliğini alabileceğimi öğrenince elim ayağım dolaştı doğrusu. Koşturmacalı bir haftanın ortasındaydık ve ben daha zamanım var deyip ne konu belirlemiştim, ne teknik eksikliklerimi gidermek için herhangi bir girişimde bulunmuştum. Hafta içi her işe yetişmeye çalışırken bir yandan da düşünüp durdum, konu ne olsa ne olsa? Sevgili Ayşe'nin de yardımlarıyla konu, banner ve etkinlik kodu sorunu çabucak halloldu. Teşekkürler Ayşe.

Konumuz Jöleli Tatlılar. He he ev ödevi verir gibi bir hava belirdi bende şimdi. Bayanlar, baylar bu ay tüm blogları rengarenk yapalım. Pembe, kırmızı, sarı, turuncu veya yeşil. Hangi rengi seviyorsanız öyle yapın jölenizi. Hangi meyveyi seviyorsanız onunla birleştirin. Çilek, vişne, böğürtlen, frambuaz, ananas, portakal, mandalina, limon, kivi, muz. İster salata yapın, ister sütlü tatlı, ister pasta, ister tart, tartölet. Pastanız ister bisküvili olsun, ister kek tabanlı, isterseniz musslu. Ama mutlaka jöleli olsun.

Katılmak için blog sahibi olmak şart değil bildiğiniz gibi. Tariflerinizi ve fotoğraflarını, isminizle birlikte 15 Nisan akşamına kadar narince.narince@gmail.com adresine gönderebilirsiniz. Mesajınızı aldığımda size döneceğim mutlaka.

Etkinlik kodu, yan tarafta bannerin hemen altındadır, alabilirsiniz. Renkli ve keyifli bir etkinlik olması dileğiyle.

Sevgi ve saygıyla,

Necla.

13 Mart 2010 Cumartesi

İyi Geliyor


Çok şükür görünmediğimde halimi hatırımı soran komşularım vara sanal da olsa. Yoğun bir hafta tutamadığım bir hızla akıp geçti. Zaman mı hızlı akıyor, ben mi yavaşım bilemedim. Koşturup durdum. Yarışma sever, sahne sever kızımızın peşinde çoğunlukla. İki aşamalı bir yarışma, bir il geneli üçüncülük ödülü, oğlanın üç yazılısı, tarifi not edilmediğinden unutulmuş bir kek, aldığım bir e-posta ile yaşanmış kararsızlık ve birkaç güne sığdırılmak zorunda kalınan bir ön hazırlık sığdırdım haftaya. Aceleye de gelse içe sinen bir çalışma oldu ancak; pazartesiye dek ağzımdan laf alamazsınız.

Hafta sonuna kapağı attık, azıcık dinleneyim derken bugün de başıma iş açmaktan geri durmadım tabii ki. Geçen yıl ithaldir, kesinlikle paslanmaz denilen, benzerlerinden daha fazla para ödeyerek satın aldığım bulaşık sepeti vb. mutfak aksamları kış boyu ihmal edilince paslanıverdi. Franke'nin inox pastası da sorunu gidermeyince, kostitle kaldık baş başa. Üst üste giyilmiş iki eldiveni bile çabucak delen kostit, büyük oranda problemi çözdü. Ancak Necla, sankim çamaşır suyuyla oynarmış gibi, bana bir şey olmaz deyip, yırtık eldivenle devam etti işe. Habire sürdüğü kremler fayda etmiyor. Soluduğu kostit yüzünden, zaten karışık olan kafası bir de dumanlandı. Kafası öyle dolu ki salı olan ortodonti randevusuna cuma sabahı yetişmeye çalışırken yoldan döndü. Hengame hayat kelimesini tek başına karşılayabilecek bir sözcük müdür yoksa? Hatta sözlüklere hayat kelimesinin karşısına mı yazılmalıdır? Bir dilim kek, taze sıkılmış portakal suyuyla iyi gelebilir mi bulanık zihinlere?

Doğaçlama yapıldığından, canım nasıl isterse keki olduğundan, fırsat bulunmadığından tarifi yazılmamış olsa da aşağı yukarı tarif edilemez mi blogda? 4 yumurtaya bir buçuk su bardağı şeker katmıştım. 1 su bardağı süt, 100 gr oda ısısında tereyağı, yarım su bardağı sıvıyağ. Evde olsa olsa 50 gr gelecek kadar bitter bulmuştum. Ama ısrarlıyım çikolatalı olacak bu kek, yarım kalmış bir bitter çikolata sosun paketi geçiyor elime, toz karışımı katıyorum, ununu, kabartma tozunu, rengini kakao ile istediğim gibi ayarlıyor, iki avuç da ceviz atıp veriyorum fırına. Yumuşacık, çikolata kokulu bir kekim oluyor. Açlık hissimi bastırıyorum bununla gelip gidip. Bir de kurabiye sözüm var kızın sınıf arkadaşlarına, yapasım yok. Sözümü tutmadığım görülmemiştir lakin, hem bulutlar dağılır belki?

8 Mart 2010 Pazartesi

Unutulmuş Bir Mühim Gün


Bugünün bize adanmış bir gün olduğunu unutmuşum. Sabah sabah blog komşularımda görünce anımsadım. Hayat unutturacak kadar ağır yükler bindirirken omuzlarımıza, günün anlam ve önemine uygun cümleler kurulabilir mi şu vakitten sonra? Laf olsun işte, bir de deprem haberi almışız üstüne. Öğlenleyin cücüklerimi doyurmak için patatesli kek yaptım. Yol boyu Sezen'ciğimi dinledim. Hangi akla hizmet bugün havanın on dokuz derece hatta yirmi bir derece olacağını söyledi ki bazı haber kanalları? Güneşli bir gün beklerken soğuk, kasvetli havayla içimiz daralıyor. Alta kekin tarifini ekleyeceğim. Ama önce sevdiğim bir başka kadından şarkı önereyim sizlere, madem ki tadımız yok.

Mercedes Sosa, Como La Cigarra.


Malzemeler:

  • 3 yumurta
  • 1 su bardağı süt
  • 1 su bardağı sıvıyağ
  • 1 tatlı kaşığı tuz
  • 1 çay kaşığı karabiber
  • 1 çay kaşığı pul biber
  • 1 sivri biber
  • Bir avuç doğranmış maydonoz
  • 2 su bardağı kek un
  • İki büyük patates (soyulup, minik küpler halinde doğranmış)
  • Çekirdeği çıkarılmış, iri doğranmış siyah zeytin
  • Susam
  • Çörekotu

Hazırlama:

Yumurtaları mikserle birkaç dakika çırpın. Sıvıyağ, süt ve kek unu ekleyip çırpın. Kalan malzemeyi ekleyip, karıştırın. Karışımı yağlanmış tepsiye döküp, üzerine susam ve çörekotu serpin. Önceden ısıtılmış 160 derece fırında pişirin.

3 Mart 2010 Çarşamba

Hayırdır inşallah, hayırdır in-şal-lah!


Hayırdır İnşallah, hayırdır in-şal-lah!

Bu pasta da neyin kutlaması acep? Bu hatun habire sorup duruyor bugünlerde? Sıktı mı sizleri? Neyi kutluyor ki?

Birsen'ciğim bildi bile. Bugünlerde Narince aranıza katılalı bir yıl oluyor. Öyle yan tarafta aylara göre sıralı arşive bakıp da aldanmayın. Hesabı aldıktan sonra, şablondu, kayıt göndermeyi öğrenmeydi derken iki ay geçti. Ben bu arada denemeler yaptım, şiirler, fotoğraflar koyup oynadım durdum sizden habersiz. Sonra bir bir tarifler ekledim kayıtları düzenleye düzenleye. Sizlere ziyaretlerim başladı, sonra sizler beni tanımaya başladınız derken bir yıl geçiverdi.
Son kayıtta blog hazırlamanın zorluğundan bahsederek konuya yanaşmak istedim aslında. Bindik bir alamete, gidiyoz kıyamete hesabı, devam ediyoruz. Seviyorum bu meşgalemi. Bugüne dek hiç hobim olmamıştı diyebilirim. Okul bitip de hemen çocuk yapınca, ikisi de peş peşe gelince, kendine ayıracak vakti kalmıyor insanın. Çocuklar kadını eve bağladığı gibi, bırakmıyor kendi için bir şeyler yapsın. Narince uzun yıllardan sonra yalnızca kendim için, kendimi mutlu etmek için yaptığım ilk iş. Bu yüzden benim için özel, anlamlı. Beni bu işe itekleyen, hesabı aldıktan sonraki oyalanmalarımda sabırsızlanan, hadi hadi diye dürtükleyen sevgilime teşekkür ederim. Beni her zaman ziyaret eden, değerli yorumlarını gönderen, görünmediğimde halimi hatırımı soran siz değerli komşularıma da teşekkür ederim.

Zevkle, her gün öğrenme, daha güzelini yapma arzusuyla devam ediyorum yazmaya, oluşturmaya. Nereye varır bilmiyorum desem yalan olur. Ben gücüm yettiğince, ayakta kaldığım sürece burada olacağımı hissediyorum. Sizleri de hep yanımda bilmek istiyorum değerli komşularım. Biliyorum çok soru sordum bugünlerde, son olsun bunlar. Fikirlerinizi rica ediyorum. Narince'nin bir tarzı var mıdır? Varsa, seviyor musunuz? Arada huysuzluğum tuttuğunda size yakınmalarımdan rahatsız oluyor musunuz? Size Narince'yi sorsalar nasıl tarif edersiniz? Ya da daha az konuş, çok tarif ver mi dersiniz?



Pastanın orijinal ismi: Tranches a la Tsigane (Pasta Dilimi Zigan) Pastanın çingenelerle ilgisini yazmamış usta, ama ben tadını söyleyeyim, çok güzel.
Keki yumuşacık, nemli, üzerinde çalışmaya müsait. Asıl tarifte olmayan kakao ve kıvamı ayarlamak için kattığım su benim eklememdir. Bundan sonra da başka pandispanya denemeyi düşünüyorum . Ara katlarda ve üstte ise çikolata ganaj kullandım. Nefis oldu, nefis!

Pandispanya Malzemeleri:

  • 50 gr tereyağ
  • 50 gr pudra şekeri
  • 5 yumurtanın sarısı
  • 5 yumurtanın beyazı
  • 50 gr erimiş bitter çikolata
  • Bir tepeleme yemek kaşığı kakao
  • 3 yemek kaşığı su
  • 80 gr toz şeker
  • 100 gr elenmiş un

Çikolata Ganaj İçin:

  • 400 ml. krema
  • 200 gr bitter çikolata

Hazırlama:

Tereyağını ve pudra şekerini çırpın. Teker teker karıştırarak yumurta sarılarını ilave edip yedirin. Ben mari usülü erimiş çikolatayı da katıp, karıştırın.

Yumurta aklarını toz şekeri yavaş yavaş ekleyerek çırpın, kar yapın. Yumurta sarılı harcın içine önce kar yaptığınız akları, sonra akıtırcasına unu ilave ederek yedirin. Yağlı kağıt serdiğiniz büyük fırın tepsisine dört milim kalınlığında düzgünce yayın. 200 derecede önceden ısıtılmış fırına verin, sekiz dakika pişirin. Fırından alıp soğuyunca, hatta ertesi gün, altı eş parçaya böldüğünüz katları aralarına çikolata ganaj sürerek birleştirin.

Hem bu lezzetli dilim pastayı Bir Dilim Lezzetler Etkinliği İçin Uzak Köşe'ye göndermeyi de unutmayalım.

LinkWithin

Blog Widget by LinkWithin