31 Mart 2009 Salı

Kahve-1



Çoban Khaldi, kahve çekirdeğinin keçileri canlandırdığını farkettiğinde, dünyada en yüksek cirolu ticaret hammaddelerinden biri olacağını tahmin edemezdi kuşkusuz.

Kahve İle Birlikte;

En iyi sonuç için tam yağlı sütü köpürtebilir , rafine veya kahverengi şeker, akide şekeri ikram edebilirsiniz. Çikolata kahvenin lezzetini daha da arttırır. Üzerinde mocha yazan kahveler, çikolata ile kombine edildiğini anlatır. Süt köpüğünün üzerine rende veya pudra şeklinde çikolata koyabilirsiniz. Elbette kahvenin yanında çikolata parçası pek mutlu eder bizi.

Vanilya, tarçın, Cointreau gibi portakal aromalı likörler, konyak, viski kahveye eşlik edebilecek diğer lezzetler. Bayramlarda kahvenin yanında likör ikram etme geleneğimizi unutmayarak, önümüzdeki günlerde evde nasıl likör yapabileceğinizi anlatacağım sizlere. Şimdilik şeflerin kahveli bir brownie si ile idare edelim.
Bu tarif için hep bir kenarda kullanılmayı bekleyen küçük mutfak tartımı kullandım. Gram gram uydum tarife, tarçın atarken biraz çekindim ama brownie ye ne kadar yakıştığını görmüş oldum böylece.







Malzemeler:



3 yemek kaşığı çözünebilir hazır kahve (nescafe)

185 gr. tereyağı

150 gr. kahverengi şeker (ben beyaz kullandım, problem yok)

3 yumurta

140gr. un

2 yemek kaşığı kakao

Bir tutam tuz

1 tatlı kaşığı tarçın

1 tatlı kaşığı şekerli vanilin

200gr. ceviz içi

1 tatlı kaşığı kabartma tozu



Hazırlanışı:



Fırını 180 dereceye ısıtın.

Kalıbınız yağlayın. Ben borcam tercih ediyorum.

Hazır kahveyi üç yemek kaşığı suda çözün.

Tereyağı (eritilmiş, soğumuş) ve şekeri birlikte çırpın.

Yumurtaları ve kahveyi sırayla ilave edin.

Un, kabartma tozu, kakao, tuz, tarçın ve vanilyayı karıştırıp diğerlerine ilave edin. Kırılmış cevizleri de ekleyin.

Hamuru kalıba dökün ve 180 derece fırında yarım saat pişirip, çıkarın.

Izgara Çupra




Çiftlik değil deniz çuprası olursa, hele de mangaldaki közde usul usul ama kurumadan, yanmadan pişmişse, çatalı dokundurduğunuzda bembeyaz eti sulu ve buharı üstünde tabağa ayrılıvermişse, salata ve ailenizin sıcak sohbeti de eşlik ediyorsa çupranın tadına doyum olmaz. Benim için çupra illa ki ızgara olacak. En çok bu halini seviyorum.
Pulları ve içi iyice emizlenen, yıkanan çupra hafifçe yağlanıp, ızgaraya dizilir, közle buluşturulur. Sonrasında bütün gece damağınızda kalacak bir lezzete kavuşursunuz. Tabağa boylu boyunca uzanmış çuprayı, salatayı, aynı tadı hâyâl etmeye çalışırım sonraki günlerde. Ama nafile bir sonraki çupra keyfi beklenmelidir. Peki ya siz? Siz nasıl seversiniz çuprayı pardon çipurayı?

29 Mart 2009 Pazar

Yaşasın Tatil




Futbol girmeyen evin futbola tutulmuş oğlu. İlk basketbol topunu daha ikibuçuk yaşındayken almışız, sırf futbolu sevmesin diye. O da sevmemiş zaten. Anaokulunda, birinci ve ikinci sınıfta oğlanlar maç yaparken bizimki ya kızlarla oynuyor, ya bir kenarda tek başına. Maç yapmayan tek oğlan bulamadık bizimkine. Ne yapsak ne etsek derken , kendi elimizle atıyoruz oğlanı sahaya. Yüreklendiriyoruz, fayda yok heves ediyor ama, sahaya adım atmıyor. Çekingen bakışları hep odağımızda. Usul usul karışıyor arkadaşlarına ama, hiç bir beceri yok, kaleye dikiyorlar bizimkini. Bir yıl da böyle geçiyor. Derken geçen yıl okuldaki turnuvada ilk kez oynuyor sınıf takımında.


-Anne sen gelme!

-Niye?

-Utanıyorum, sen izleme beni.


yalvarmalarım çare olmuyor, izleyemiyorum ilk maçını. Utangaçlığı da çekingenliği de attı artık. Her fırsatta top peşinde koşuyor, gözünü açar açmaz, çocuklara futbol dersleri veren kanalı açıyor. Bu hafta da olan oluyor, bizimki maç sırasında arkadaşının kafasına tosluyor gözünü. Balon gibi şişmiş gözler ve alınla geliyor eve.

Ben ve babası hâlâ sevmiyoruz futbolu, sevmeyeceğiz de. Oğlumuzun da futboldan sıkılmasını beklemekten başka bir şey yapmayacağız. Kafasını gözünü kırmadan büyütebilirsek ne mutlu bize.

Mor bir gözle girdik hafta sonuna. Seçim tatili de gelince bir sevindik, bir sevindik. Çikolatalı pastamızı yaptık, hep birlikte süsledik, sonra da yedik.


Malzeme Listemiz:


Keki İçin


3 yumurta

1 adet muz

170gr. bitter çikolata

3 yemek kaşığı tereyağı

1 su bardağı un

1 su bardağı süt

1 paket kabartma tozu


Kreması İçin


4 çorba kaşığı un

3 çorba kaşığı tozşeker,2 yumurta

3 su bardağı süt

3 çorba kaşığı tereyağı

4,5 çorba kaşığı kakao

1.5 paket vanilya


Kenar çikolatası için (1 paket 80gr.) bitter çikolata


Keki için yumurta ve muzu mikserle çırpın. Bitter çikolata ve tereyağını ben mari usülü eritip, yumurtalı muzlu karışıma katıp, karıştırın. Kelepçeli kek kalıbına boşaltıp, 170 derecede 40 dakika pişirin. Fırından çıkarıp ızgara üzerinde soğumaya bırakın. Bu arada kreması için, ateşe dayanıklı bir kabın içinde yağ hariç bütün malzemeyi iyice çırpın ve ocağa alıp, koyulaşıncaya kadar pişirin. Ocaktan indirip içine tereyağını ekleyin ve mikserle iki dakika çırpıp, soğutun.


Kenar kaplaması için bitter çikolatayı benmari usülü eritin. Pastanın çapında kestiğiniz yağlı kağıdın üzerine döküp, bir bıçak yardımıyla kalın bir şerit halinde yayın ve şeklini bozmadan dondurun.


Soğumuş keki ikiye ayırıp, arasına kremadan sürüp diğer katı üzerine kapatın. Pastanın üzerini de aynı kremayla sıvayıp, çikolatalı yağlı kağıdı pastanın çevresine dolayın, kağıdı çikolatadan sıyırın. İstediğiniz gibi süsleyip, buzdolabında bir kaç saat dinlendirdikten sonra servis yapabilirsiniz.








27 Mart 2009 Cuma

İnat ve Vişneli Tart

İnat ve Vişneli Tart




Tarifi Porselen Demlik Çay Saati 39 Etkinliği icin, http://pastakur.blogspot.com/ Zeynep Hanım'ın sayfasına gönderiyorum.

Tart Hamuru İçin:



2,5 su bardağı un
1 çay kaşığı kabartma tozu
125gr. oda ısısında margarin
Yarım su bardağı pudra şekeri
1 adet yumurta
1 çay kaşığı şekerli vanilin

Ara Harç İçin:

Süt

Bir poşet vanilyalı puding

Üzeri İçin:

3 yemek kaşığı nişasta

1,5 su bardağı su

6 yemek kaşığı toz şeker,

3 su bardağı dondurulmuş vişne

Yapılışı:

Hamuru daha önce verdiğim meyveli tarttaki hamurun aynısı. Yine çok fazla yoğurmadan kulak memesi yumuşaklığında bir hamur tutalım. Hamuru bir kenara bırakıp, yirmi dakika dinlenmesine izin verelim.

Tart kalıbını iyice yağlayıp, hamuru kalıba döşeyelim. Önceden 180 derecede ısıtılmış fırına verip pişirelim.

Hamur pişerken vanilyalı pudingi üzerindeki tarife göre pişirip, kabuk bağlamasına izin vermeden karıştıra karıştıra soğutalım. Pişen ve ılıyan tartın ortasına soğumuş pudingi yayalım.

Üzeri için çukur bir kapta nişastayı, tozşekeri ve suyu iyice karıştıralım. İçine çözülmüş vişneleri ekleyerek orta ısılı ateşin üzerine koyup, karıştırarak katılaşıp, muhallebi kıvamına gelene kadar pişirelim. Kaynadıktan bir iki dakika sonra ocaktan alıp, soğutalım. Soğuyan vişneli harcı tartın üzerine bir kaşık yardımıyla yayalım.

Gelelim tarifin kendini bulana kadar geçirdiğim sinir harbine. Tarif çok tanınmış ünlü bir aşçımıza ait. Hanur için verdiği tarifi uyguladım, sonuç rezaletti. Hamur tart kalıbına konmuyor, yuvarlak ve 25-30 cm çapında bir kalıp kullanılıyordu. Hamur az gelecekti tabii. Kelepçeli kalıba koydum, kenarlarını tarif ettiği gibi yükselttim. Ama ısıyı görür görmez hamur kendini bıraktı, kenar diye bir şey kalmadı, yayıldı. Fırını açarsın, aceleyle elinle düzeltir, folyo üzerinde bakliyatlarla ağırlık verirsin, bu sefer altı pişer, üstü pişmez. Sonra folyoyu kaldırır üstü pişsin diye beklersin. Vişneleri çıkarmışsın çözülmüş zaten.

Necla geçer kendi tart hamuruna. Asıl tarifte ara kat da yok. Kuru hamurun üzerinde sadece vişneli harç var. Araya tadı yumuşatacak bir şeyler lazım. O zaman vanilyalı puding yetişir imdadıma. Neyse sonunda adam ettik tartı, edene kadar da biraz stres yaşadık. Mayhoş sevenler için güzel bir tad, ellerime sağlık.

Peki ne demeli şimdi tarifini doğru dürüst vermeyenlere?

26 Mart 2009 Perşembe

Patlıcanlar Kızarınca



Şüphe yok ki Ermeni şivesiyle patlıcan tavası, fakat İstanbullu Türk ağzıyle patlıcan kızartması dediğimiz lezzetli yemek, yine edebi tabirle 'sehli mümteni'dir (kolay ve sade göründüğü halde yapılması güç). Lakin sıcak sıcak, diri diri yenilirse... Öyle lokantalarda adet olduğu üzere, saatlerce evvel tavadan alınmış, tabakta ve camekanda pörsümüş, ölmüş olanının ne tadına, ne yoğurt sürülmüş buruşuk, gevşemiş kocakarı yüzüne bakarım. Tavadan çıkar çıkmaz, kızgın yağ henüz cildinin üzerinde habbelenir ve fışırdarken yenilirse, zaten yoğurda ihtiyacı yoktur. Kendine has, yarı mantar, yarı dana külbastısı o güzel kokusunu ve lezzetini yoğurtla bozmak, sarımsakla kapatmak reva mıdır? Külde pişmiş patlıcanı şu tarzda yerim: Ateşten, olduğu gibi kabuğiyle önüme getirirler; bıçakla ortasından boylu boyuna yarar, sırtı alta gelmek şartiyle tabağa bütün heybetiyle sererim; üzerine tuz, karabiber ve zeytinyağı... İşte güzel, ılık, çeşnili, iştah verici dumanı, buğuyu o zaman görünüz!"




Refik Halid Karay bize fazla söz bırakmamış. Yine de ben kızarmış patlıcanların üzerinde domates rendesi, biber salçası, bir fiske tuz, bir fiske şeker, bir kaç damla sirke ile kızartmanın yağında pişirilmiş sosu , yanına sarımsaklı yoğurdu arıyorum. Yaz gelene kadar sabredememişim, ne yapayım.


Cingirdiş



Sevgili eşimin çocukluğunda yiyip de bana yıllarca anlattığı, ama nasıl yapıldığını bilemediği bir yemekti. Hamur, tavuksuyu salçalı ve acı denebilecek derecede çok katılmış sarımsaklı sosuyla öve öve bitiremediği yemeği sonunda bilen birini bulup yapılışını öğrendik. Herkesin sevebileceği bir yemek değil, yadırgayanlar oldu. Ama bana sorarsanız, ilk yediğim anda aşık olduğum bir lezzet. Hamurlar içindeki boşluğa salçalı sosu çekiyor ve çiğnedikçe ağzınızdan hoş sesler geliyor. Hamuru sosa batırarak ve yanında sostan da kaşıklayarak yeniyor.
Kahramanmaraş'ın Çardak Kasabası'nda yaşayan Çerkeslere özgü bir yemek diye biliyorum. Yemeğin ismi konusunda Çardaklılar da bir anlaşmaya varamamış görünüyor. Cıngırdış, cingirdiş, gılnış, cırgındış gibi değişik isimlerle anılıyor. Ama ben ismine değil lezzetine takılmışım yemeğin.





Bu nefis yemeği yapabilmek için bir yumurta, un, tuz ve suyla yoğuracağnız bir hamura ihtiyacımız var. Mantı hamuru ile aynı yani. Hamur onbeş- yirmi dakika dinlenip kendine geldikten sonra bir bıçakla ince dilimlere ayırıyoruz.
Dilimlenen hamurları, un yardımıyla yuvarlayarak, uzun ince şeritler elde ediyor, şeritleri üçer dörder santimetre arayla kesiyoruz.

Elde ettiğimiz küçük şeritleri bolca unluyor, dört parmağımızla üzerine sıkıca bastırarak sürüklüyoruz. Hamurlar içi boş ve kıvrımlı bir hal alacak.




Şimdi tencereye bol miktarda tavuk suyunu alıp, kaynatıyoruz. Kaynayan suya hamurları atıp tıpkı makarna gibi haşlıyoruz. Taa ki hamurların rengi değişip, yumuşayana kadar. Ağzınıza alıp pişip pişmediğini kontrol etmek en iyisi.
Hamurların pişmesine yakın sosunu yapmaya başlayabilirsiniz. Tavada ısıttığınız sıvıyağa salçayı koyuyor, biraz kavurduktan sonra hamurları haşladığınız sudan kepçe yardımıyla ekliyorsunuz. Haşlama suyundaki un, sosun kıvam almasını sağlayacak. Dövülmüş koca bir baş sarımsağı da katıp altını kısıyor, sosun kendini bulmasını sağlıyoruz. Sizi rahatsız etmezse sarımsağı acı denecek kadar çok olmalı. Sonrasında pişen hamurları delikli bir kepçe yardımıyla süzerek sudan çıkarıp, servis tabağına alıyor, yanında sosla birlikte servis yapıyorsunuz.



25 Mart 2009 Çarşamba

Teşekkürler



Sensation


Par les soirs bleus d'été, j'irai dans les sentiers,

Picoté par les blés, fouler l'herbe menue :

Rêveur, j'en sentirai la fraîcheur à mes pieds.

Je laisserai le vent baigner ma tête nue.



Je ne parlerai pas, je ne penserai rien :

Mais l'amour infini me montera dans l'âme,

Et j'irai loin, bien loin, comme un bohémien,

Par la Nature, - heureux comme avec une femme.


Mars 1870. Arthur RIMBAUD



DUYUM


Mavi yaz akşamları,patikalarda ,dalgın,

Gideceğim,sürtüne sürtüne buğdaylara.

Ayaklarımda ıslaklığı küçük otların;

Yıkasın,bırakacağım başımı rüzgara.



Ne bir şey düşünecek,ne bir laf edeceğim;

Ama sonsuz bir sevgi dolduracak içimi.

Göçebeler gibi,uzaklara gideceğim:

Mesut,sanki yanımda bir kadın varmış gibi.


çeviren:Orhan Veli Kanık



Yalnızdım önceleri burada, in cin top oynar vaziyeti yani. Tarifleri peş peşe yolluyor, adam etmeye çalışıyordum. Derken ufak ufak çevreyi kolaçan ettim, sesimi duyurdum. Selam verip, ben geldim dedim. Buyur etti pek çok arkadaşım, hoşgeldin dediler. Aldığım her sıcak gülümseyiş biraz daha ısıttı içimi. Şöyle kendine yer bulma, bulduğun mekana yerleşip, konu komşu edinme aşamasındayım henüz. Hâlâ arşivimi oluşturmaya çalışıyorum, şu da olmalı, bu da olmalı.


En azından ilk günlerdeki gibi ıssız değil buralar. Destek veriyor güzel kalemler, usta eller. Dün sevgili Tijen'in yaptığı gibi. Güzelim Arthur Rimbaud şiiri tabii ki O'nun için, salata da:





Yarım demet semizotunu yıkayın, kalın saplarını atın. İnce saplı yaprakları kesmeden elinizle ayırın, kurulayın, çukur bir kaba koyun. Bir diş sarmısağı ayıklayın, biraz tuz ile ezin, bir su bardağı yoğurda katın. Yoğurdun yarısını semizotuna ekleyin, hepsini karıştırın. Şimdi de bir salata tabağına alın. Kalan yoğurdu üzerine yayın, iki yemek kaşığı ceviziçiyle süsleyin, bir yemek kaşığı zeytinyağını gezdirin, bir çay kaşığı pul biberi ekip sofraya getirin.


24 Mart 2009 Salı

Çabucak




Hep çabuk olma derdindeyiz. Her işimiz çabucak bitirmek, bir sonrasına çabucak geçebilmek için.Çabucak markete gitmeli, faturaları çabucak ödemeli, yemeği çabucak yapmalı, araya çocuğumuzla bir oyun yerleştirip, ödevleriyle ilgilenmeli, doyurmalı, zamanı geçmeden uyutmalı ne varsa üzerimize düşen yapmalıyız, çabucak.
Başka da bir işe yaradığımız yok, sayılı günlerimizi tüketiyoruz, çabucak. Tam felsefenin en yakıcı yerindesin, o soru geliyor aklına:
-Boşver bunları akşama ne pişirecen onu söyle.
-?
Eşimin yıllar önce oynadığı bir Ferhan Şensoy oyunundan kalma şarkısı vardır, zaman zaman mırıldanır:
-aşır, pişir, yut... çek sifooon çeek!




Salçalı biftek de kolay ve fazlaca zaman almayan bir yemek. Kızdırdığın teflon tavaya biraz sıvıyağ koyarsın, etleri önlü arkalı kızartırsın. Sonra aynı tavada yemeklik doğranmış kurusoğanları kavurur, bolca salçayı katar, bir kaşık da unla kavurur sıcak suyunu verirsin. Etleri ve salçalı karışımı düdüklü tencerenin içinde buluşturur, buharı çıktıktan sonra yirmi dakika pişirirsin. Bir de pilav yaparsın yanına, al sana çabuk yemek. Kırmızı şarabı da hakettin yanında, biraz da telaşeyi bırakıp keyif yapmalı değil mi?



23 Mart 2009 Pazartesi

ellerimin sarısı yüzümden taşmış

ben kanasam

sarılar sende kalsa

bir kılıf bulmalı şimdi

gözyaşlarıma bahane

mevsim bahara yaklaşırken sevgilim

ben kanasam

sarılar sende kalsa

Limonlu Kek

gün günü tutmuyor, sırf dilimiz sarıya dolanmış diye değil limonlu kek, bahanesi yok, canımız çekti sadece

Malzemeler:

  • 3 yumurta
  • 1 su bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı sıvıyağ
  • 1 limon
  • 1 paket kabartma tozu
  • 1 çay bardağı süt
  • Alabildiği kadar un

Yapılışı

Yumurtalar ve şeker çırpılır, üzerine sıvıyağ, süt, limon kabuğu rendesi, limonun suyu eklenir. Kabartma tozu ve un leyerek katılır, yeniden karıştırılır. Tahin kıvamında bir kek hamuru elde edilir. Yağlanmış kalıba dökülür ve önceden ısıtılmış 170 derecelik fırında pişirilir.

22 Mart 2009 Pazar

Çorba Denemelerim Ve Misket Çorbası






Çorba yaparken kendimi kaybediyorum, size de oluyor mu bilmem. Uyduruk çorbalarım pek çoktur, bi daha aynısını yapamadığım. Soğan, patates, havuç, şehriye, elime ne gelirse, mutlaka tavuk ya da et suyu. Bu çorba da Adana'nın ekşili çorbası ile, bizim oraların bıdı sının karışımı bir şey, tıpkı ailemiz gibi. Her iki çorbayı da yapınca yayınlarız elbet. Çorbaya kızım misket çorbası diyor, biz de böyle analım.
Bir de sabırsızım ki, azıcık fırsat ver, yemek kendine gelsin, kıvamı otursun. İşte böyle sulu görünür çorba ateşten alıp hemen çekersen. Beş- on dakika beklesen ne olur sanki?
Misket Çorbası:
Malzemeler:
  • Haşlanmış nohut
  • Kıyma
  • Yumurta
  • İnce bulgur
  • Tuz, karabiber, nane
  • Salça
  • Bir küçük patates
  • Kurusoğan
  • Un
Nasıl Yapmalı?
İnce bulgur sadece tamamı ıslanacak kadar soğuk suyla ıslanır, bir kenarda on dakika kadar bekletilir. Sonra, kıyma, bir yumurta, tuz, karabiber, nane ve un katarak köfte harcı yoğurulur. Elinize yapışabilir, sorun yok, çok cıvık olmasın yeter. Daha sonra bir tepsiye un serpilir, unladığımız elimizle minik minik yuvarlanan köfteler, bu tepsiye atılır. Tepsi zaman zaman sallanarak bütün köftelerin una bulanması sağlanır. Köftedeki bu un hem yapışmamasını sağlayacak, hem de çorbaya istenilen koyuluğu verecek.
Köfteler beklerken, sıvıyağda küp doğranmış patatesler, çok ince doğranmış kurusoğanlar kavrulur, salça da kavrulur, sıcak suyu verilir. Su kaynadığında köfteler usulca içine bırakılır. Ben her zaman hazırda et suyu bulundurduğumdan bir bardak da et suyu katarım. Et suyu yoksa ya da istemezseniz siz katmayabilirsiniz. Köftelerin pişmesine yakın haşlanmış nohutlar ve nane eklenir, tuzu ayarlanır. Şu soğuk kış günlerinde, bolca limon sıkılarak sıcak sıcak içilir.

21 Mart 2009 Cumartesi

Kokoreç




Tarif arşivimden de anlaşılacağı üzere, sakatatlarla aram çok iyi. Sakatat sevmeyen de çoktur ama, en azından uzakdoğuda duyduğumuz böcüklü, yılanlı yemekler yemeyiz. Ya da Tayvan'lılar gibi, Misk Kedisi'nin dışkısından ayıklanan kahve çekirdekleriyle yapılmış kahveyi içmeyiz. Fincanına elli dolar vermeyiz. İçinizi kaldırmayayım, bu harika lezzetten söz etmeden önce.

Kokoreçi evde ne zaman yapsak, dışarda yediğimizin tadını yakalayamadığını düşünürüz her seferinde. Biraz kuru geliyor sanki. Ben de çaldım Kızılay'daki kokoreççinin kapısını. Ustanın ağzından laf almak ne mümkün?

-Biz pişirmeden önce terbiyeliyoruz, evde yaptığınız bizim yaptığımız gibi olmaz

diyor. Başka da bir şey demiyor.

Düşün taşın, önce azıcık sıcak suyla haşlasam, yok olmaz, erir gider. Yumuşatmanın bir yolu olmalı bu kokoreçi. Evreka, evreka! Sen ocağın altını sonuna kadar açıp, ağzını da açık tutarsan, bütün suyu uçar tabii. Ne yapmalı? Doğranmış kokoreçleri, kızgın saca atıp, sulandığında, hemen bir kapak kapatırsın, sulu ve yumuşak kokoreçlerin olur.


Pişmesine çok az kala eklersin domates ve acı sivribiberleri, domatesler ölmeden, biberler yumuşar yumuşamaz, tuz, karabiber, kekik ve kimyon katarsın , alırsın ateşten. Ustaya da götürmeli ya neyse, donar götürene kadar. Bi ara uğrar, anlatırız elbet.


20 Mart 2009 Cuma

PazıSarması ve Bitmek Bilmeyen Sınavlar






-Bizim oğlan çok zekidir. Çok güzel obua çalar.


- Ne bua?

-Obua.

-Hımm...

-Çok da iyi koşar. Öğretmeni bi karar ver diyo. Obua virtüözü mü olacaksın, olimpiyat şampiyonu mu?

-Sonunda karar verdi.

-Ne yaptı?

- İkisini de. Obua çalarak koşuyo!




Çocuklarımız mükemmel olsun istedik. Her şeyi en iyi yapsın, en önde olsun. Kimselerin çocuğu yetişemesin ona. Her sınavdan tam puan alsın, bütün yarışlarda birinci gelsin. Tuttuk elinden o kursa, bu kursa götürdük. Tiyatroya, resime, hatta müziğe yeteneği var kabul ettik. Öyle ya o bizim çocuğumuzdu.

Dershane koridorlarında elinden tuttuğu ve ders çalışmıyor diye şikayet ettiği ikinci sınıfa giden yavrusunu öven anneler gördük. Ben saymayayım daha fazla. Sizin de örneğiniz pek çoktur eminim.

Aklı oyunda çocuğu masa başına oturttuk zorla. Zaten hepsi onun geleceği için. Büyüyüp yetişkin olduğunda saygın bir mesleği olsun, hatırı sayılır bir geliri. Sadece onun içindi isteklerimiz.

Yine de sayımızın daha çok olduğuna inandığım anne babalar da var. Pazar sabahı dershaneye giden, bir günü bile boş geçmeyen evlatları için üzülen, sıkmamaya gayret göstererek, bunun Türkiye'de yaşamanın bir gereği olduğunu -artık ne kadar anlarsa- anlatan, vaziyeti kendine dert edinmiş anne babalar.

Biz de bu yıl sınav telaşesi yaşayanlar kervanına katıldık. Küçük oğlumuz büyüdü de altıncı sınıfa gidiyor. Haziran'da bizi bekleyen SBS var. Haftalar hızla geçiyor. Dershane, okul arasında mekik dokuyor, bir kızgın, bir sakin hazırlanıyoruz yaklaşan sınava. Anne babalarımız bizleri sınav günleri kapılarda beklerken hiç de anlamaya çalışmamıştık onları. Şimdi düşünüyorum ancak. O gün nasıl bekleyeceğim, o sınavdan çıkana kadar zaman nasıl akacak bilmiyorum. Geçtiğimiz günlerde sınav başvurumuzu yaptık. Başvuru yaparken yaşadığım küçük heyecan eminim o gün daha da artacak.

Yarın da dershanede bir deneme sınavı var, heyecan yok. Nasıl olsa sınava kadar kimbilir kaç tane daha var. Ben de küçük prensime sevdiği yemekleri yapıyorum. Pazı sarmasını çok sever, tabii ben de. Ne yalan söyleyeyim yaprak sarmasından daha çok seviyorum hatta. Pazı sarmak için çoğunlukla nazlansam da bu sefer pek nazlanmadım.

İçini daha önce anlatmıştım. Pazıları da iyice yıkayıp, kaynar suya batırıp çıkarıyorum. Zaten ne canı var. Fazla tutarsanız oracıkta pişiverir. Sonra ortasındaki sert damarları alıp tek tek sarıyorum. Tencere dizince de üzerini geçmeyecek kadar su verip, bir tabakla üzerini kapatıyor, çok kısık ateşte pişiriyorum. Yine biraz dinlendikten sonra isterseniz yanında yoğurtla yemeye hazırdır pazı sarmalar.

18 Mart 2009 Çarşamba

Yeşilçam Şarkıları, Küçük Armağanım ve Meyveli Tart


Eski şarkılar dinliyorum bugünlerde, Türk filmlerinden fırlamış şarkılar. Çoğunun söyleyeni kim bilmiyorum bile. Tanıyamıyorum. Cd ye de sadece track diye kaydedilmiş, hiç birinin söyleyeni ya da şarkı adı belli değil. Söz konusu cd'yi babamdan aldım. Teknolojiyle hiçbir yakınlığı yoktur, bu işi kendisinin halletmesi mümkün değildir. Youtube'da Zeki Müren dinlemeyi zoraki öğrendi. Birilerine rica etmiş yaptırmış, arabada dinledim tabii hemen el koydum. Bunu kim söylemiş, bunu kim acep diye dinlerken, küçük bir araştırma sonucunda Kalan Müzik'ten çıkmış Yeşilçam Şarkıları albümü olduğunu anladım.



Bir bakış baktın, kalbimi yaktın

Aşkın kemendini, boynuma taktın

Bahçende gülün, kapında kulun

Olmaya razıyım sevgilim senin

Canım fedadır senin yoluna

Günahların da benim boynuma

Çıkalım senle bağdat yoluna

Sen bir şahinsin ben garip serçe

Attın kalbime demirden pençe



ile başlıyor yolculuğumuz. Kim olduğunu anlayamadan dinlerken, Sevim Tuna'nın söylediğini araştırma sonucu öğreniyorum. Bittiğinde;


Dert ortağım benim

Biricik sevgilim

Söyle senden başka

Kimim var benim



Biter bitmez:


Arım balım peteğim....

Beni en çok mutlu eden şarkı sırada. Gönül Yazar'ın genç sesiyle:

Dışarıda bir yaz yağmuru

Yaş sokaklar sensiz bensiz

Akşam olmuş ılık rüzgar

Loş ışıklar sensiz bensiz

Bir masalmış geçen yıllar

Kaç yaprak var elimizde

Aşk bir rüyaymış uyandık

Adı kaldı dilimizde

Ses vermiyor çalgıları

Tavernalar sensiz bensiz

Masamızda yabancılar

Hatırlar sensiz bensiz


Emel Sayın'la Rüyalar Gerçek Olsa' ya geldiğimde hemen eski bir yerli film izleyesim tutuyor. Aradım taradım, Emel Sayın'ın bu şarkıyı söylediği bir video bulamadım. Henüz öğrenme sürecinde olduğum blog yazma maceramda, müzik eklemeyi de bilmediğimden size şarkılardan en azından birini dinletme şansım olmadı. Yine de Kalan Müzik tadımlık bir parça lezzet sunmuş bizlere. Bu minicik lezzeti de acemiliği çoktan atlatmış şefe, sevgili Esra'ya göndermek istiyorum. Uzattığı sıcak el için, nezaketi, alçakgönüllülüğü için, binlerce teşekkür.


Bir parça da tart yollasam, kendi olmasa da kokusu ulaşır belki.




Meyveli Tart

Tart Hamuru İçin:

  • 2,5 su bardağı un

  • 1 çay kaşığı kabartma tozu

  • 125gr. oda ısısında margarin

  • Yarım su bardağı pudra şekeri

  • 1 adet yumurta

  • 1 çay kaşığı şekerli vanilin

Krema İçin:

  • 1 poşet toz krem şanti

  • 1 su bardağı süt

Üzeri İçin:

  • Meyve

  • Tart jölesi

Tart hamurunu malzemelerle fazla yoğurmadan hazırlayıp, yağlanmış tar kalıbına elimizle döşeyelim. Çatalla altı-yedi yerinden deldiğimiz hamuru önceden 180 derecede ısıtılmış fırına verip pişirelim.


Fırından alıp soğumasını beklediğimiz tartı kalıptan çıkaralım ve üzerine çırpılmış krem şantiyi yayalım. Üzerini dilediğimiz meyveyle süsleyip, üzerindeki tarife göre hazırlanmış şeffaf tart jölesini meyvelerin üzerine yayalım.

17 Mart 2009 Salı

Kara Rağmen Karla Birlikte




Tam bahar geliyor derken, güneşle uyanıp, aydınlığı taa içimize çekerken, akşama karla karşılaşıyoruz. O da şaşkın, ne yapsın bilmiyor. Yağsam mı yağmasam mı? Onbeş-yirmi dakika yağıyor. İçin ışıyor;

- Yağacak, yağacak, tutar bu kar!

Sonra duruyor, yine sevindiriyor, yine kayboluyor.

Şaşkın karın güzelliğine kapılıp, saatin akşam olmasına aldırmıyoruz, Ankara Caddeleri'nde başbaşayız kızımla. Küçüğüm. Bir yandan dökülen, bir yandan yenileri gelen dişleriyle gülümsüyor bana. Ama size göstermiyor canımın içi. Ne güzel onunla vakit geçirmek, kız kıza.



Dönüş mü? Adanalı bir de eşiniz varsa akşama kara soğuğa aldırmaz yakar mangalı böyle. Mangalı da pek kıymetlidir. Gidip tarif edilerek, başında bekleyerek, ustasına, çelikten yaptırılmıştır.







Fotoğrafları pek beğenmesem de yayınlıyorum. Sonuçta görücüye çıksın diye değil evde yenmek için yapılmış yemekler. Olduğu gibi, masada çekilivermiş, bir yandan yemeğe başlanmış, iki arada bir derede, çabucak işte. Bu sefer mangala düşenler tavuk kanatları, biraz da tavuk pirzola idi. Marine için:


  • Sarımsak

  • Domates salçası

  • Domates rendesi

  • Tuz

  • Karabiber

  • Kimyon

  • Kekik

  • Toz kırmızı biber

  • Sıvıyağ


Bu malzemelerle harmanlanan, temizlenmiş tavuk kanatları geniş kenarlı kebap şişlerine , tavuk pirzolalar da ızgaraya dizilir. Güzelce önlü arkalı közde pişirilir.



Yanında en iyi közde pişmiş domates ve biberler, bir de soğan salata gider. Tavuklar yanmış gibi dursa da aldanmayın, yanmamıştı, sebep sadece makina.





Soğan salata nasıl yapılır derseniz: közde kokuları sizi sarhoş edip, açlığınızı azdırana kadar pişen soğanların dış kabukları ayıklanır. Sonra elle bütün katları açılıp, üzerlerine sıvıyağ, çokça sumak, tuz ve bir iki damla limon konup yedirilir. Evimize misafir olup da yiyenlerin sesini soluğunu kesen bir lezzet.


15 Mart 2009 Pazar

Bazlama



Bazlama için ölçü vermeyeceğim.
Un, tuz, yaş maya, bir-iki damla limon ve sıcak su ile yoğuracağınız oldukça cıvık bir hamur ile işe başlayacaksınız. Hamuru ılık bir yerde mayalanmaya bırakın.
Mayalanınca bu elde avuçta durmayan hamuru şekle sokabilmek için fotoğraftaki gibi tahta bir edevata ihtiyacınız var. Bizim oralarda yaşlahaç derler, sizin oralarda ne derler bilmem. Bolca unladığınız yaşlahaç üzerine aldığınız hamuru çokça una buladığınız ellerinizle önce toparlamalı, sonra çevire çevire yuvarlamalı, sonra da düz bir yuvarlak elde etmelisiniz.
Şeklini alan hamurlar temiz bir bez üzerine konur ve burada da mayalanması beklenir.


Yeniden mayalanan hamurlar, yine yaşlahaç yardımıyla yerden alınır ve kızgın teflon tavada önlü arkalı pişirilir.

Patatesli Köy Ekmeği



YE43 etkinliği için patatesli köy ekmeği ve bazlama yaptım. Bazlama az sonra.




Patatesli Köy Ekmeği


2 somun için:


  • 2 adet küçük boy soyularak haşlanmış patates


  • 3,5 su bardağı su (patatesi haşladığınız sudan)


  • 1 tatlı kaşığı toz şeker


  • 1 küçük paket (42gr) yaş maya


  • 1 yemek kaşığı tuz

  • 1 yemek kaşığı tereyağ ya da margarin(eritilmiş, soğutulmuş)

  • 5 su bardağı un

  • 2 yemek kaşığı mısır nişastası

Soyulmuş patatesler 5 su bardağı su ile düdüklüde 6-7 dakika haşlanır. İki küçük patates için düdüklü daha tasarruflu geldi bana. Haşlama suyundan 3,5 su bardağı ayrılır, soğumaya bırakılır. Pişen patatesler ezilir. Ilıyan sudan ayrılan yarım su bardağı suda şekeri ve mayayı eritip on dakika dinlendirin. Ezilmiş patates, ayırıp ılıttığınız su,tuz, yağ ve 1 su bardağı un çırparak ilave edilir. Kalan un yumuşak bir hamur elde edene kadar ilave edilir, pürüzsüz ve elastik bir hamur elde edinceye kadar -yaklaşık on dakika - iyice yoğurulur. Yine eritilip soğutulmuş margarinle yağlanmış başka bir kaba alınarak, çevrilir ve her tarafının yağlanması sağlanır.

Üzeri strech filmle kaplanır, iki katı kabarıncaya kadar ılık bir yerde yaklaşıkbirbuçuk-iki saat dinlendirilir. Mayalanan hamur tekrar hafif unlu bir yüzeye alınıp, pürüzsüz bir top olana kadar yoğurulur ve ikiye bölünür. İki parçaya da şekil verip, ister yuvarlak, ister dikdörtgen, üzerlerine un elenir. Fırın tepsisine yağlı kağıt serilir ve üzerine mısır nişastası serpilir. Somunlar bu kağıdın üzerine konulur ve temiz bir bezle örtülerek tepsi mayasının da gelmesi beklenir. Hamur yine iki katı büyüklüğe gelene kadar yaklaşık 45-50 dakika daha ılık bir yerde bekler. Bu sürenin sonunda somunların üzeri keskin bir bıçak yardımıyla, her seferinde bıçak suya batırılıp, silinerek, enine ve boyuna ikişer adet çizgi olacak şekilde çizilir.


Önceden ısıtılmış 170 derece fırında 40-45 dakika pişirilir. En az 30 dakika dinlenmesi beklenir, öyle yenir.

Uzun ve zahmetli geldi değil mi? Ama değiyor, bir de odun ateşinde pişirme imkanı olsa! Hiç üşenmem, ilerde kırsalda bir ev edinirsek, bahçesine küçük bir taş fırın yapma niyetim var. Ev halkı pek sevdi, sanırım ekmeğin devamı gelecek.



14 Mart 2009 Cumartesi

Kayısıdan Tatlılar




Kurutulmuş Meyveler Etkinliği için hazırladığım iki tarif daha geliyor.


Kuru Kayısı Tatlısı
  • 300gr. kuru kayısı (günkurusu da olabilir)

  • 6 adet karanfil

  • 1 su bardağı su

  • Dövülmüş ceviz içi
  • 1 yemek kaşığı tereyağ
  • Tarçın ya da bal (isteğe göre üzerini süslemek için)

Kayısılar dörde bölünür ve orta ısılı ateşte birazcık kavrulur. Suyu ve karanfiller ilave edilip, kayısılar suyunu çekene kadar pişirilir, ocaktan indirilir sıcak sıcak servis tabağına alınır. Ilık yemekte fayda var, soğuyunca ilk güzelliği gidiyor. Üzeri dövülmüş ceviz, tarçın ya da balla süslenebilir, ben tercihimi kaymaktan yana kullandım.

Diğer tarif ise çok biliniyor:

Çikolatalı Kayısı

Biraz kuru kayısı, biraz çikolata ve süslemek için hindistan cevizi, fındık ya da cevize ihtiyacımız var. Kayısılar kaynar suda on dakika kadar haşlanır ve kurumaya bırakılır. Benmari usülü eritilen çikolataya batırılır, sonra dilediğiniz malzemeye. Kuruduktan sonra yenmeye hazırdır.

13 Mart 2009 Cuma

Folyo Arasında Tavuk ve Kumpir





Tavuğu kılıktan kılığa sokuyoruz. Bu sefer fırında tavuğu folyoda pişirmeyi deneyelim dedik eşimle ve içinde yer almasını istediğimiz lezzetlere karar verdik. Hem hafif, hem lezzetli bir tavuk yemeğimiz daha oldu menümüzde.
İyice temizleyip yıkanmış tavuk butlarına tuz, karabiber, kekik ve kimyon serpip, tıraşlanmış sarmısakları da rastgele serpiştirince folyonun arasına, dört bir yanını da kapatarak sarın. 250 derecede ısıtılmış fırının en üst rafında bir saatte yumuşacık pişmiş, lezzetli mi lezzetli tavuklarınız hazır demektir.
Fırını yakmışken, en alt rafa da kumpir atıveriyorum. Yemekten bir iki saat sonra uyumamak için en iyi bahaneleri acıktım nasıl olsa. Ona kumpir diyorlar, hani şu dışarda satılan, içini istediğiniz malzemeyle doldurulmuş, tereyağlı bir çeşit fırında patates dolması. Kumpiri evde yapmak hiç zor değil, çocuklar için tek başına bir öğün olabiliyor. Öyle özel bir kumpir fırınına da ihtiyacınız yok. Evde hazırlanan kumpir hem çocuklara, yanlarındaki küçük misafirlerine bir ziyafet olur. Dikkat edilecek en önemli nokta patateslerin iri ve eski olması.

Patatesler yıkanıp, kuruladıktan sonra tuzlanır, alüminyum folyoya sarılır. Önceden ısıtılmış 250 derece fırında bir saat pişirilir. Ilıyan patateslere iki ucundan hafifçe bastırarak ortasında açılan yarık genişletilir, biraz tuz serpilir. İsteyene tereğı da katılır. Sonra içini dilediğiniz malzemeyle doldurun. Genelde rus salatası, sosis, salam, turşu türünden harç daha çok seviliyor bizim evde. Hadi yapın da çocuklar bayram etsin.

12 Mart 2009 Perşembe

Üf, üff!


Dün yaptığım güzelim barbunyanın fotoğrafını almış, akşam üzeri işkembe çorbasını da halledip iştah açıcı bir fotoğraf yakalamak için oğlumun yardımını istemiştim. Elindeki bakır tavadan üzerine yağı gezdiririrmiş gibi yapacaktı sadece. Ancak tava bakır olduğundan benim de ucundan tutmasında ısrar edişimden, küçük kollarına ağır gelmiş, sürekli oynatıyordu tavayı. Derken şöyle tut, böyle tut arasında çıkan kargaşada bir elimi ona doğru uzatmamla birlikte makina sol elimden kayıverdi. Çorbanın içine gömülüyordu usulca. Makinayı kaptığım gibi musluğun altına tuttum birkaç saniye. Artık kurula, fön makinasını tut, çare yok, gitti, makine gitti. İstediğin kadar üzül. Canım sevgilim geldiğinde üzüntümüzü anladı tabii hemen. Önce zoraki kızmaya çalıştıysa da evladını teselli eden baba edasıyla:

-Üzülme sen, daha iyisini alırım, hem bununla flu bilem yapamıyorsun.

Gece uyandığında pilleri takar, denersin ses yok. Sabah dene, cık, umutlar tükendi. Çocukları okula bırakıp döndüğümde eşim başını makinaya çevirip:

- Bir bak!

Çalışıyor, makinam çalışıyor. Şimdilik çalışıyor, istediğimiz verimi alabilir miyiz, bilmiyorum. Ama şimdilik çalışıyor. Barbunyaya gelirsek:

Neler Gerekli?

  • 2 su bardağı barbunya
  • Zeytinyağı
  • Havuç
  • Kurusoğan
  • Domates ve biber salçası
  • 1 tatlı kaşığı toz şeker

Akşamdan ıslatılan barbunyaları düdüklüde yarım saat haşladım. Zeytinyağında kavurduğum soğanların ve havuçların üzerine salçayı da katıp tekrar kavurduktan sonra barbunyaları ve suyunu tuzunu, suyunu, şekerini katıp barbunyalar iyice pişene kadar ocakta tutulur. -Ben salçadan sonra azıcık da un katıyorum.- Çünkü koyu kıvamlı bir suyu olunca daha lezzetli oluyor bence barbunya. Hatta pişmesine yakın altını açıp, kapağı da açık vaziyette kaynarsa daha güzel olur.

9 Mart 2009 Pazartesi

İncirli Cevizli Krema




Malzemeler:
  • 2 poşet toz krem şanti
  • 2 su bardağı soğuk süt
  • 1 paket hazır çikolata parçalı puding
  • 2,5 bardak süt(puding için)
  • 1 su bardağı çekilmiş ceviz içi
  • 10-12 adet kuru incir



Önce incirleri ılık suda otuz dakika kadar bekletin. Krem şanti ve soğuk sütü bir kaba aktarıp mikserle katılaşana kadar çırpın., buzdolabında bekletin. Diğer taraftan, hazır pudingi üzerindeki tarife görepişirip soğuması için bir kenara alın. Üzerinin kabuk bağlamaması için ara ara karıştırın. Krem şantinin dörtte birini, çekilmiş cevizleri ve küp küp doğradığınız yumuşamış incirleri soğuyan pudinge ekleyip karıştırın. Altı adet kup bardağına alta krem şanti, üzerine incirli harç, üzerine yine krem şani koyup dilediğiniz gibi süsleyin. Buzdaolabında iki saat kadar bekletip servis yapabilirsiniz.

Yiyenlerin tadına doyamadığı bu tarifi kurutulmuş meyveler konulu etkinliğe gönderiyorum.

8 Mart 2009 Pazar

Yoğurda Dair



Bu aralar yoğurtta ne oyunlar dönüyor bilmiyorum. Tebliğ değiştirilmiş, artık yoğurtlar daha sulu olacakmış, koyulaştırmak için katkı maddeleri kullanılması tehlikesi varmış, mış da mış mış. Sanki başka hiç bir gıdaya katkı maddesi konmuyor, sanki sağımızda solumuzda kanserli insanların sayısı her geçen gün çoğalmıyor. Her iş ahlaklı, insan sağlığına uygun yapılıyor da, bu yüzden insanlar organik organik diye tutturmuş, yamuk yumuk bulduğu her sebzeye meyveye kat kat fazla paralar ödüyorlar.


Güllük güleçlik bir sabah uyandım bugün. Birileri kendi aralarında tartışa dursunlar, ben güzel havanın tadını çıkartmaya, sokak sütüyle yapılmış ev yoğurdumu tüketmeye, cumaları kapıya gelen amcadan süzme yoğurdumu almaya devam edeceğim. Her gün kafama sokmak için çığırıp dursunlar: sokak sütü mikropludur, sakın ha! Uzunca bir süre kandım zaten onlara, probiyotik mucizesini duyar da kendi yoğurdumu kendim yapmaz mıyım? Hıdrellez sabahı çiy damlaları toplamaya çıkmasam da.


Kütahya Tavşanlı'da Yörükler yıl içinde sadece Hıdırellez'de sabah vakti yapraklara düşen çiyi toplayıp süte karıştırıyor ve maya elde ediyorlar. Bu mayanın Hıdırellez'de sadece üç gün tuttuğunu, başka zaman tutmadığını söylüyorlar. Elde edilen maya bütün bir yıl kullanılıyor, mayalarına nazar değmesinden korkuyorlar ve bu yüzden maya değişimi sadece akrabalar arasında yapılıyor. Yapraklardan toplanan bir kaşık çiy, daha önce ısıtılıp ılıtılmış süte karıştırılıyor. Mayalanma yaklaşık on iki saatin sonunda tamamen gerçekleşiyor. Mayalanma sırasında sütün bulunduğu ortamın ılık olması gerekiyor. O nedenle yoğurt çalınan kapların üzeri kalın bir bezle örtülüyor ve evin en sıcak yerine, sobanın yanıbaşına yererleştiriliyor. O gün çalınan yoğurt tutarsa Hıdır'ın o eve uğradığına inanılıyor.


Bunları Atlas Dergisi'nin Haziran 2006 sayısında okumuştum. E bu kadar yoğurttan söz etmişken bir de yoğurtlu tarif vermeli değil mi? Bizim oralarda toga çorbası derler, şehirde yayla çorbası dır. Bildiğiniz, nefis nane kokusu ve kızdırılmış nanesi üzerine döküldüğünde çıkardığı cızzz sesi ile hafızalaramızda yer etmiş yayla çorbası. Yine üşenmedim, sizin için ölçtüm biçtim.




  1. Fotoğrafta gördüğünüz kase dolusu süzme yoğurt

  2. 1 yumurta

  3. Yarım çay bardağı pirinç

  4. Yarım yemek kaşığı un

  5. 1,5 lt su bir bardağı tavuk suyu olursa daha nefis olur

  6. Tuz, nane, sıvıyağ

Nane ve sıvıyağ hariç bütün malzeme tencereye konur, ayran gibi çırpılır. Suluca bir ayran elde etmiş olacaksınız. Daha sonra yoğurdun kesilmemesi için orta ateşte karıştıra karıştıra kaynayana kadar pişirilir. Kaynadıktan sonra pirinçlerin pişmesi için kısık ateşte beş dakika kadar daha kaynatılır. Üzerine kızdırılmış yağda hafifçe çevrilen kuru nane gezdirilir, doya doya içilir. Bu çorba durdukça koyulaşan bir çorbadır, bu yüzden kıvama dikkat, koyulaşırsa biraz sıcak su ekleyebilirsiniz, bir sorun olmaz.

6 Mart 2009 Cuma

Ayşecik Bisküvisi







Küçük Ayşe'm hamurunu elleriyle yoğurduğundan, süslemesini yaptığından, adını verdi bu bisküvilere. (Buraya eklenecek fotoğrafı da yine kendisi tarafından seçilmiştir.) Ben başka bir şey söylememeliyim artık.


Malzemeler şöyle:


  • 3 su bardağı un
  • 250 gr oda ısısında tereyağ
  • 1,5 su bardağı pudra şekeri
  • 1 yumurtanın akı
  • Yarım paket vanilya
  • Süslemek için çikolata

Un, tereyağ, pudra şekeri , yumurta akı ve vanilya birlikte yoğurulur. Hazırlanan hamur nemli bir beze sarılarak 15 dakika dinlendirilir. Daha sonra hamur merdaneyle açılarak istenilen şekilde kalıplarla kesilip, yağlı kağıt serilmiş tepsiye dizilir. Önceden ısıtılmış 180 derecelik fırında onbeş dakika kadar pişirilir. Fırından çıkardıktan sonra üzerleri erimiş çikolata ile süslenir, afiyetle yenir.

4 Mart 2009 Çarşamba

Siz Nasıl İsterseniz



Dün sabah kahvaltıya sıkma yapayım niyetiyle mutfağa girdiğimde akşamın yemeğini de çıkarsam diye düşünürken aklıma tantuni geldi. Lavaşları fazla yapsam, akşama da tantuni yesek dedim ve uygulamaya geçtim hemen.

Sıkma Adana'da çok sık yapılan bir hamur işi. Düğünlerde, sabah kahvaltıya, uzun yola çıkarken yolluk niyetine, gece acıkınca her zaman yapılıyor. Hele ki Misis Ayranı'yla denemenizi şiddetle tavsiye ederim. Yalnız Adana'da sıkmayı mayasız hamurla yapıp, piştikten sonra yumuşak olması için margarinle yağlıyorlar. Ben mayalı yapıyorum, yağlamaya gerek kalmıyor, hem de yumuşacık oluyor.Hamurun tarifini daha önce vermiştim. Sıkmaların hamurunu her zamanki gibi, tantunilerin hamurunu biraz daha kalın açtım. Mersin'de kağıt gibi çok ince açıyorlar ve biz öyle sevmiyoruz. Herkes nasıl seviyorsa öyle yapmalı değil mi?


Sıkmanın İçi Nasıl Hazırlanır?



Önce yemeklik doğranmış soğanlar yağda yakmadan, güzelce kavrulur. Çok az, sadece rengini pembeleştirecek kadar salça katılıp tekrar kavrulur ve soğumaya bırakılır. Soğuyunca beyaz peynir, ki biz tam yağlı inek peyniri tercih ederiz her daim, siz hangisini isterseniz ekleyip, ince kıyılmış maydonozları da katın, içiniz hazırdır. Bu içi kızarttığım böreklere de kullanıyorum, soğansız yavan geliyor peynirli içler. İlk yiyenler:


-Soğan mı var bunun içinde?


sorusunu sorarlar . Ama hoşlarına gider. Benim gibi soğan delisi her yere soğanı sokuşturur. Yoksa kış için alınmış üç çuval soğan Şubat sonunda biter mi hiç?


Daha sonra ise bu içi ekmeklerin arasına uzun bir şerit halinde sürüp, rulo yaparak servise sunabilirsiniz. Çocuklara peynir yedirmenin, karınlarını tıka basa doyurmanın bildiğim en kolay yolu. Evde yapılmış yumuşak ve ince lavaş ekmeklere hayır diyenini hiç görmedim. Sonra ister çayla, ister ayranla, nasıl siterseniz...







Tantuni diye yola çıkıp sacda et soteye ulaştık sanırım. Hamuru zaten anlaşıldı. Tantuni için gereken diğer malzemeler:

  • 500 gr. dana eti

  • Tereyağ, sıvıyağ

  • Soğan

  • Domates

  • Sivribiber

  • Maydonoz

  • Tuz, karabiber

Dana eti önce kuşbaşı doğranır, sonra satırla kıyılır. Biz yağsız dana etini pek sevmediğimizden biraz kuyruk kattım, onu da etle birlikte zırh çektim. Üşenmeyin öyle kıyma gibi çok ufaltmayacaksınız, fazla zaman almıyor.


Et tencereye alıp bir çay bardağı su ile haşlanır.






Sac ocağın üzerinde kızdırılır, biraz sıvıyağ, biraz da tereyağ konur. İstemeyen tereyağ koymaz. Et, sacın bir köşesine konur, tahta kaşıkla azar azar ortaya çekip kavrulur. Suyunu çekmeye yakın ince yemeklik doğranmış kurusoğanlar, sivribiberler -acısı size kalmış-, sonra da yine yemeklik doğranmış domatesler eklenir ve domatesler çok fazla pişmeden tuzu, fazlaca karabiberi ayarlanır.


Etler lavaşın arasına serilir, üzerine kıyılmış maydonoz serpip ister ayranla, ister acılı turşu ve şalgam suyuyla....



LinkWithin

Blog Widget by LinkWithin