30 Mayıs 2010 Pazar

Brokolili, Dana Etli Makarna


Australian Women's Weekly'den alınma tarif, sevgili Ferah'a Tuz Biber Dergisi Makarnalar Etkinliği'ne gidiyor.


Malzemeler:


  • 500 gr çubuk makarna
  • 500 gr dana bifteği
  • Bir büyük boy kurusoğan
  • 2 iri diş sarımsak
  • Yarım kilo brokoli
  • 1 yemek kaşığı soya sosu
  • Bir tatlı kaşığı domates salçası


Hazırlama:

Uzun ince (jülyen) doğradığınız dana etlerini sıvıyağda önce yüksek ısıda renk değiştirip kabuk bağlayana kadar, sonra çok kısık ateşte kendi suyunu çekene kadar kavurun. Dövülmüş sarımsak ve piyazlık doğranmış kurusoğanı ekleyip soğanlar pembeleşene kadar tekrar soteleyin, salçasını katın. İri parçalara ayrılmış brokoliyi de katıp azıcık sıcak suyla brokoliler yumuşayana kadar pişirin. Pişmesine yakın soya sosunu da ekleyin. Başka bir tencerede haşlayıp süzdüğünüz çubuk makarnaları da katıp, tuzunu ayarlayın.

27 Mayıs 2010 Perşembe

Çikolata Aşkına


Üst üste iki kek tarifi birden olur mu demeyin, olacak işte! Sözünü ettiğim brownie bu. Hamuru oldukça katı kıvamda, çikolatası yoğun. Bir küçük dilimden fazlası kesiyor bile, ceviz çikolatayla yakışıyor. Üstelik mayalı! Tepsiye döktüğünüzde hamurun kalınlığının üç santimetreyi geçmemesi gerekiyor. Bilnen ve beklenilenin aksine yumuşak değil, biraz gevreğimsi ve çok leziz. Öyle ki uğruna epeydir kullanmadığım mısır nişastasını bile kullandım . Önce bu güzeli Bahar Şenliği Etkinliği için sevgili Özlem'e gönderelim, sonra tarifi verelim:

Malzemeler:

  • 150gr bitter çikolata
  • 2 yumurta
  • 1 su bardağı toz şeker
  • 80 gr tereyağ
  • 1 su bardağı un
  • 3 yemek kaşığı mısır nişastası
  • Yarım tatlı kaşığı kuru maya (instant da olur)
  • Yarım çay kaşığı tuz
  • 100 gr ceviz

Hazırlanışı:

Fırını 180 dereceye ısıtın. Çikolatayı ben mari usülü eritin.
Başka bir tarafta yumurta, tozşeker, çikolata ve erimiş tereyağını karıştırın.
Un, nişasta, maya ve tuzu ayrı bir kapta karıştırın. Çikolatalı karışıma ilave edip karıştırın.
İri dövülmüş ceviz içini ekleyin.
Hamuru yağlanmış tepsiye ince bir tabaka halinde dökün.
Önceden ısıtılmış 180 derece fırında pişirin.

25 Mayıs 2010 Salı

Hayal de Kuramadık


Dinlenemediğimden atlatılamamış sürünceme bir soğukalgınlığının peşine başlayan bulantı kusma nöbetleri, 6'ya 4'e düşmüş bir tansiyonla, serum-metpamid-ulcran üçlüsünün damarlarımda dolaşmasının peşine, anne yatağında, anne çorbası, anne şefkatiyle normale dönerken okundu Kuyucaklı Yusuf. Okudukça o vakitlerde, o kasabada çocuk olmak istedi canım.
İncir, dut ağaçlarının tepelerinde gezsem, dere kenarında oynasaydım. Ramazanlarda tekne oruçları tutup, akşama meydanlarda toplanan kalabalığın arasında topun atılışını izleseydim, bayramların yolunu gözleseydim sabırsız. Bayram yerinde sakız, kurdela, kına alaydım.Kırlarda, üzüm bağlarında dolaşsa, akşamüstleri çeşme başında sıra kavgası etseydim. Cuma gezintilerine kuzumu da götürüp besleseydim.

Hayallerime böyle dalmışken aklıma şehirli yanım düşünce kesiliverdi film. Arar mıydım televizyonu, interneti, ışıklı ve kalabalık caddeleri? Hiç görmemiş, bilmemiş olaydım aramazdım elbet deyip hayallerime geri dönmeye uğraştıysam da olmadı.

Bu sefer herkesin benim hasta olmamdan nasıl etkilendiğini düşündüm. Ben hasta olunca evin bütün düzeninin alt üst olduğunu, evimizin bir değil, iki direği olduğunu. Buradan da deriiin muhabbetlere gireceğimi anlayınca uzaklaşıverdim. Yok yok en iyisi şöyle yumuşacık bir kek düşünmeliydim. Çikolatalı olsundu! Vişne ve çikolatayı buluşturduğum, herkes bu keki yapmalı, yemeli dediğim keki. Okul kermesinde mafin kılığında satışa çıkan, tarifi istenen mükemmel keki. Düşündüm düşünmeye de yaptın mı diye sorarsanız, yanıtım hayırdır. Tarifini vereyim, siz mutlaka yapın. Ben bugün yeni deneme uğruna çikolatası yoğun bir brownie yaptım, söz konusu kekten geri kalır yanı yok, onu da bir ara anlatırım sizlere.

Malzemeler:

  • 150 gr bitter çikolata
  • 4 yumurta
  • 2 su bardağı toz şeker
  • 1 su bardağından bir parmak eksik sıvıyağ
  • 4 yemek kaşığı kakao
  • 1 paket şekerli vanilin
  • 1 su bardağı süt
  • 1 tatlı kaşığı kabartma tozu
  • 2 yemek kaşığı vişne likörü
  • 2 su bardağı un
  • Küçük bir kase vişne

Hazırlama:

Yumurtları tozşekerle birlikte çırpın, süt, sıvıyağ, kakao ve vanilya ilave edip tekrar çırpın. Bu karışımın bir su bardağı kadarını ayırın. Kalan kakaolu karışımın içine un ve kabartma tozunu birlikte eleyin, vişne likörünü katın. Çikolatayı bıçakla küçük küçük doğrayıp harca katın, karıştırın. Hamuru yağlanmış kalıba dökün, çekirdeği çıkarılmış vişne tanelerini rastgele serpiştirin. 170 derece ısıtılmış fırında kürdan temiz çıkıncaya kadar pişirin. Fırından aldığınız kekin üzerinde bıçakla delikler açıp, daha önceden ayırdığınız kakaolu karışımı her yerine dökün.

22 Mayıs 2010 Cumartesi

Unutulmuş Kuru Elmalar, Bir de Kabak Yemeği


Kışı bitirelim dedim, yazdan sakladığım ne varsa sözünü ettim de şu güzelim renkleri nasıl unuttum bilmiyorum. Ne büyük haksızlık! Sevgili Aysel anımsattı, bu yaz bol bol elma kurutacağım dedi de aslında fotoğrafını hazır edip araya almayı planladığım elma kuruları, kuşburnular aklıma geliverdi. Dağlardan topladığımız küçük, yeşil, yabani elmalardı. Eve getirip dilimlemiş, temiz bezler üzerinde kurutmuştuk, kurtçuklarla konuşa gülüşe. Kurutulmuş elma ve armuta kak derler bizim oralarda. Çocuklar çok seviyorlar, abur cubur yerine, ders çalışırken atıştırıyorlar. Kış boyunca da hoşaf yapıldılar. Kuşburnular kırmızı rengiyle birlikte mayhoşluklarını da verdiler hoşafa. Sürekli kuşburnu çayımız vardı. Hafif bir kırgınlık hissettiğimde içtiğim iki fincan kuşburnu çayı içimi ısıtıyordu.

Bu sıcak, bu kırmızı tonlardan yeşile geçeceğiz şimdi. Pek çoklarının burun kıvırdığı, ama ağız tadı olanların sevdiği bir sebzeye: kabağa. Kabağı fesleğenli pişireceğiz. Yarım halka şeklinde doğranan soğanlar zeytinyağında kavrulacak. Rende domates ve birkaç diş sarımsak katılıp şöyle bir çevriştirilecek. İyice yıkanan, lira lira doğranan kabaklar eklenecek. Altı kısılıp kısık ateşte kendi suyunda pişmeye bırakılacak. Suyunu çekmeye yakın da bir çay bardağı su ve tuz eklenecek. Kabaklar yumuşayınca fesleğen serpilecek, soğuk soğuk yenilecek.

14 Mayıs 2010 Cuma

Kışı Bitirmeli Önce




Bir başlasam kırılacak elbet bu sessizlik. Zorlama olan ne varsa tutukluk yapıyor bende. Kafam hep başka yerlerdeyken, blog boş kalmasın diye tuşlara uzanmak huzursuzluğu getiriyor beraberinde. Oysa bahar ve pazar muhabbetleri bekliyor, annem otlar getirmiş, peynir getirmiş köy kokulu; anlatılmayı bekler. Çekilmiş fotoğraflar bilgisayarda dağınık, toparlanmalı, Flickr'e yüklenmeli, zihin bir parça yükten kurtulur böylece. Yapılması gereken işler bekleştikçe büyüyor, büyüdükçe elim varmıyor. En iyisi kışı bitirmeli önce, kışa doğru etiketiyle neler neler hazırlamıştım hatırlarsınız. Pestillerim zaten azdı, ihtiyatla tüketildi desem yeridir. Sevgilim domates soslu turşusu bitiyor diye üzülmekte. Aynı biberlerin bir kısmını tohumluk ayırmıştık o zaman, gecikmeli de olsa buluştular toprakla, kim önce denk gelirse o suluyor, seviyor saksılarda. Kuruttuğum biber ve patlıcanlar her yıl olduğu gibi bu yıl da yetmedi. On kilo biber, on kilo da patlıcan kurutmuştum oysa. Kimbilir kaç kez doldurdum, soframızda baş köşeye oturttum kendilerini. İlk önce yine patlıcanlar bitti. Çocuklar büyüdükçe gıda tüketimimiz de artıyor her yıl. (Eskiden dört tavuk budu fazla gelirdi bir öğünde, şimdi tam yetiyor örneğin.) Dolmalık dışında haşlayıp, sonra zeytinyağında biraz salça ile kavurup, sarımsaklı yoğurtla buluştu kimbilir kaç kez patlıcanlar, kabaklar, domatesler, biberler. Kuruttuğum fasülyeler -ki evin en meraklısı iki erkektir- önce suda biraz haşlanıp yumuşadılar, sonra bolca soğanla kavruldular, tuz ve karabiber eklenip, yumurta kırıldı üstlerine, afiyetle tüketildi, baba - oğul en büyük lokma yarışı yaptılar kaç kere.

Sonra Eylül'dü kış hazırlıklarım artık bitti derken, sevdiğim bir kasa üzümle çıkageldi eve:
-Ben oynayacağım, şarap yapacağım, istersen birazını alabilirsin!

Tijen'ciğime sordum kurur mu üzümlerim bu ayda? Kurur dedi, cılız güneşte iki balkon arasında mekik dokudu üzümlerim, ama içe siner, ilaçsız, tozsuz topraksız güvenle atıştırıldılar.
Şarap mı? Oldu vallahi! Önce internette ev yapımı şarap diye pek çok araştırma yaptıysa da pek istediğini bulamadı. Kendi bilgilerinden hareketle yaptı şarabını. Oldu da, tam istediğimiz gibi olmasa da sirke değildi ulaştığımız, zevkle kıyamayarak tüketildi. Ayrıntı vermeyeceğim, çünkü bu yıl daha büyük bir dikkatle, daha özenle yeniden yapılacak, tek tek notlar alınacak sonra size anlatılacak. (Fotoğrafta gördüğünüz henüz süzülmemiş halidir.)

Erişteler şekil şekil pişti, akşam ışığında fotoğraflanmadığından burada yer alamadılar. Yine de taze kesildiği andaki lezzeti bulamadığımızdan ara ara bir pişirimlik erişteler kestim. Tarhana çorbaları sıcak sıcak kaşıklandı soğuk akşamlarda, bazen sabahlarda. Vişneler, böğürtlenler pastaları kekleri şenlendirdiler. Kekikler, naneler lezzet kattılar yemeklerimize. Unuttuğum varsa siz tamamlayıverin. Ben de size kuru domateslerimle yaptığım topların, Dr.Oetker patentli tarifini vereyim. Yiyen herkes çok beğendi. Bence içindekilere kaşar peyniri, zeytin de eklenebilirdi. Ya da aynı hamurla patates ve kıymalı içle farklı lezzette toplar hazırlanabilir. Deneyin seveceksiniz.


Kurutulmuş Domatesli Toplar:

Birbuçuk su bardağı kururtulmuş domatesi sıcak suda otuz dakika bekletip, suyunu süzün ve küp şeklinde doğrayın. Bir çay bardağı iri dövülmüş ceviz, ince doğranmış dört beş diş sarımsak ve iki yemek kaşığı zeytinyağı ilave edip karıştırın. Ayrı bir kaba 125gr tereyağ, yarım su bardağı yoğurt, çeyrek su bardağı sıvıyağ , küçük bir yumurtanın akı ve bir silme çay kaşığı tuz koyun. İki buçuk su bardağı un ve yarım paket kabartma tozunu karıştırıp, karışımın üzerine eleyin, yoğurun.

Hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar alıp, elinizde açın. İçine bir tatlı kaşığı kuru domatesli içten koyup, hamurun uçlarını birleştirerek kapatın ve yuvarlayın. Yağlanmış fırın tepsisine sıralayın, yumurta sarısı sürün ve üzerlerini bıçak yardımı ile çarpı şeklinde kesin. Önceden ısıtılmış 160-170 derece fırında pişirin.

10 Mayıs 2010 Pazartesi

Yüzünü Dökme Küçük Kız


Kaç kere tıkladım bugün yeni kayıt sekmesini. Yok olmuyor, bir süredir devam eden sessizlik, sadece bir tarif ya da yavan yazılarla kotarılan kayıtlar sinmiyor içime. Yeni denemeler oluyor mutfakta, fotoğraflanıyor ama sizlere ulaşamıyor. Hani demiştim vaktiyle: içimin pır pır etmediği işlere girişmem diye. Küçük kuşu bekliyorum, geldiğinde buradayım, uzun sürmez gibi geliyor, meraklanmayın. Kendime bir şarkı, sizlere de renkli düğme kurabiyeler sunayım izninizle.

Görüşmek üzere, sevgiyle...


4 Mayıs 2010 Salı

Kırmızı



Şef Sedat Özkan'a ait pişmeyen bir cheesecake tarifi. Sevgili Zehra'nın Eya'da Cheesecake Şöleni için yapıldı.

Malzemeler:

  • 200 gr krem peynir
  • 1 su bardağı pudra şekeri
  • 2 su bardağı krema
  • 3 adet yaprak jelatin
  • 1 limonun suyu
  • 200 gr orta boy çilek

Tart İçin:
  • Yarım su bardağı pudra şekeri
  • Bir buçuk su bardağı un
  • 5 yemek kaşığı tereyağı
  • 25 gr toz badem
  • 1 yumurtanın akı

Hazırlama:

Tart için bütün malzemeyi yoğurun. Hamuru bir merdane yardımıyla inceltin. Kelepçeli kalıbın içini alüminyum folyo ile kaplayın. Kalıbın büyüklüğünde kestiğiniz hamuru kalıbın dibine yayın. Çatalla birkaç yerinden delin, 180 derece önceden ısıtılmış fırında on beş yirmi dakika pişirin. Kalıbından çıkarmadan soğumaya bırakın.

Bu arada peynirli harcı hazırlayın. Krem peynir ve pudra şekerini bir kapta karıştırın. Daha önceden soğuk suda ıslatılmış yaprak jelatinleri suyunu süzerek ekleyin. Kremayı çırpıp kabartın, limon suyu ile birlikte peynirli karışıma ekleyin. Soğuyan tart hamurunun üzerine tüm karışımı döküp düzeltin. Buzdolabında bir gece bekletip, ertesi gün servis yapabilirsiniz.

2 Mayıs 2010 Pazar

Pazar Gününün Ardından



Bugün pazardı. Siz de sever misiniz pazar günlerini? Yığınla ütüyü, çocukların olağan banyosunu, evin hep dağınık olmasını saymazsak en sevdiğim gündür diyebilirim. Son üç yıldır oğlanı dershaneye yollamak için sabah yedi otuzda kalkıyor, pazar sabahı geç kalkma lüksümü çoktan unutmuş olsam da.

Diğer iki sevdiğim mışıl mışıl uyurken kahvaltıya neler çıkar artık saymayayım, canınız çeker. -Sanki az sonra yutkunmanıza sebep olmayacağım?- Ama kahvaltıya hazırda bir şeyler varsa o saatte yaprak sarmaya girişebilirim mesela.

Geç kahvaltıların menüsünü sıralamayacağım, öğleni akşamı karışmış öğünlerimizden söz edeceğim. Bir gün önceden düşünürüz:

-Yarına ne yesek?

İlk ihtimal mangaldır, ikinci öneri mutlaka hamurlu bir yemektir. Ağzımdaki metal yığını beni mangal ziyafetlerine uzak tutmakta bir süredir. Hiçbir gıdayı ısırarak yiyememek, küçük parçalara bölerek yemek zorunda olmak, doktorumun tellerimi sıktığı günlerin peşinden yalnızca çorba içebilmek, sofrada mızıl mızıl yerken yemeğimin soğuması, bu arada iştahımın kaçması, sofradan aç kalkmak, telleri temizleme korkusuyla aç gezinmek, ağzımdaki koca metal çıkıntıların açtığı oyuklara yerleşmesi ve oradan çıkarken verdiği sızılara katlanmak ne zor bilemezsiniz.

Sofradan tıka basa doyarak kalktığım anlar yalnızca mantı yaptığım günlere denk geliyor. Bizim evde sıkça mantı pişiyor anlayacağınız. Bugün de mantı yaptım ve tokum çok şükür. Fotoğraftaki çorbayı iki hafta önceki pazarımızda yapmıştım. Üşenmeyip küçük küçük yaparsın mantıları. Biraz yağda önce yemeklik doğranmış kurusoğanı, sonra salçayı çevirir, suyunu verirsin. Kaynayan suya mantıları atar, pişmesine yakın haşlanmış nohutları, ekşi pestili katarsın. En son tuzunu, limonunu ayarlarsın. Mantıların unu çorbaya kıvam verecektir, siz yeter ki tencerenin ağzı açık bir şekilde ve yüksek ateşte pişirin. En son sarımsak ve nanesini katar, sofraya getirirsiniz. Afiyet olsun.

LinkWithin

Blog Widget by LinkWithin