31 Aralık 2009 Perşembe

Mutlu Yıllar!




Küçük ailemin çok sevdiği: çok böğürtlenli, karışık meyveli, beyaz kremalı pastamı, Melis ve Ayşesu'ya söz verdiğim gibi yetiştirdim. Tarif yepisyeni senenin ilk günlerinde. Malum yoğunuz, akşama hazırlık var. Bütün değerli blog dostlarının yeni yılını kutlarım. Sağlıklı, huzurlu, bereketli güzel yıllar dilerim hepinize.

28 Aralık 2009 Pazartesi

Kandırıkçı Börek




Sabahleyin biraz erken kalktıysanız, kahvaltıya kandırıkçı börekten hazırlayabilirsiniz. Hamuru katlayıp aralara terayağ kondurarak hazırlanan börekler, elde açılmış gibi görünüyor, kahvaltıyı canlandırıyorlar. Peynirli, kıymalı, ıspanaklı, patatesli nasıl isterseniz, ama mutlaka soğan katmalı içe.

Malzemeler:

  • 1 su bardağı süt
  • 1 yumurta
  • 1 paket maya (ister yaş maya, ister instant maya)
  • 1,5 su bardağı ılık su
  • Tuz
  • 6-7 su bardağı un

ile yumuşak bir hamur yoğurun. Ilık bir yerde hacminin iki katı olana kadar mayalandırın. Mayalanan hamuru tekrar yoğurup, gazını çıkarın, iki eş parçaya bölün. Oda ısısında beklemiş 100 gr. tereyağını sekize bölün. Hamuru önce uzunlamasına kalınca açın, yağın bir parçasını üzerine elinizle sıvayın. Yanlardan tekrar katlayarak yağı yayın, bu şekilde zarf gibi kapatın. Aynı işlemi diğer hamur için de yapıp, buzdolabında on beş yirmi dakika bekletin. Bu sürede yağlar donacak, açarken işiniz kolay olacak.

Dolaptan çıkardığınız hamurları tepsiniz boyutlarında açın, yağlanmış tepsiye birini serip, üzerine hazırladığınız içi yayın. Diğer hamuru da üzerine kapatıp, kenarlarını dikkatlice birleştirin. Üzerine yumurta srısı sürüp, 200 derece sıcak fırına verin. Üzeri nar gibi kızardığında alın, üç dört dakika sonra hafifçe su serpip, temiz bir bezle örtün. Dinlenen böreği, ılıyınca dilimleyerek servis yapabilirsiniz. Afiyet olsun.

25 Aralık 2009 Cuma

İlla ki!



On yedi on sekiz yaşlarımda iken ilk yaptığım kekti çaylı kek. Pek de güzel oluşuna şaşırmış, fazlasıyla sevinmiştim. Bugün ise tosunuma küçük bir kutlama için yaptım. Hem sürprizi çikolatalı sos ile daha da tatlandırmalı değil mi?

Gerekli Malzeme:

  • 4 adet yumurta
  • Yarım su bardağı sıvıyağ
  • 2 su bardağı toz şeker
  • Bir su bardağı demli çay
  • 3 su bardağı un
  • 2 yemek kaşığı kakao
  • Bir tatlı kaşığı tarçın
  • Bir paket kabartma tozu

Yapılışı:

Toz şeker ve yumurtayı çırpın. İçine sıvıyağ ve çayı da katıp, çırpmaya devam edin.
Devamlı ama yavaşça karıştırarak kakaoyu, tarçını, kabartma tozu ile birlikte eleyerek unu ilave edin. Hepsi iyice karışınca yağlanmış kalıba dökün. Önceden ısıtılmış 200 derece fırında pişirin, kürdan testinden sonra alın.

Öneri:Ben baton kalıpta yaptım. Bu kalıbı kullanırken pişen keki kolayca çıkarabilmek için yağlı kağıt kullanıyorum. Kalıbın tüm yan yüzeylerini ve alt tabanını kağıda çizip, kesiyorum, sonra kalıba yerleştiriyor, kek hamurunu öyle döküyorum. Çıkarırken de sorun yaşamıyorum.

Kakaolu Çaylı Keki 50. Porselen Demlik Çay Saati Etkinliği ev sahibesi Nurşen Hanım' a gönderelim.

22 Aralık 2009 Salı

otuz altı

Narince'de ses yok bu ara. Pişirdiğim yemeklerin tadı yok, fırınla yakınlık kurmuyoruz bile. İstek üzerine her zaman gözü kapalı tutturduğum kurabiyelerden yaptım, bir halta benzemedi.Tatsızım, huysuzum.

Hava kasvetli, ne yeni bir tarif deneme arzusu var içimde, ne de fotoğraf çekme. Bahara kadar sürmez bu karanlık herhal.

Bu arada canım kardeşimin organize ettiği küçük bir aile kutlamasıyla yeni yaşıma girdim. Saçlarım arasında her gün çoğalan beyazları kapatma derdim yok, seviyorum kendilerini. Boyamamakta ısrar ettiğim saçlarımla, iki aylık arkadaşlarım diş tellerimle ,

-ki; Umut'un arkadaşı Erdem beni daha genç gösterdiğini söylüyor bu tellerin:
-Genç kız gibi oluyosun bööle Necla teyze.-

hala at-a-madığım patavatsızlığımla, şu dünyada yalnızca ailem için çok değerli, elzem oluşumun, başka çocuklar için değil; kendi çocuklarımın düşmeyen ateşi için uykumun kaçıyor oluşunun ağırlığı ile, bugüne değin yapamadıklarım, yapabilmeyi hayal ettiklerimle, süslü püslü AVM lere, uçuk kaçık yılbaşı önerileri veren tuhaf televizyon programlarına olan gıcığımla, bırakın sevdiklerine yılbaşı hediyesi almayı, ailesini ısıtmak için belediyelerden kömür dilenen babanın utancıyla, sabahleyin bakkala girip iki yumurta, bir buçuk liralık da sucuk isteyen kenar mahalle çocuğunun masumiyetine olan inancımla gün geçiriyorum, öylesine...

17 Aralık 2009 Perşembe

TRT'de Mutfak Programı, İzlediniz mi?



Becerikli Tatar hanımlarının ellerinden çıkmış bu çorbayı TRT Avaz'da Mutfak Programı'nda gördüm. Hamur ve etin buluştuğu, zahmetli, zahmeti oranında lezzetli yemeklerle dolu, çok sevdiğim Tatar mutfağına ait tarifler, söz konusu yemeğin toplumsal yaşamdaki önemi, özel gün ve kutlama yemekleri üzerine doyurucu, zevkle izlenilecek program Eskişehir'de çekilmişti. Daha önce tarifini verdiğim çibörek ve bizim mantıyla eşleşebilecek bir başka börekten sonra; adını kaçırdığım, ama aynı gün deneyip çok sevdiğimiz besleyici ve kışa yakışır bu çorba da Narince'de yer alsın istedim. Televizyonlarda yayınlanan yemek programları başlıbaşına bir konu, önümüzdeki günlerde mutlaka konuşalım istiyorum. Bu arada siz, söz konusu programı, bir de yine TRT'nin yeni açılan, henüz adı konmamış turizm ve belgesel kanalını izleyin mutlaka.

Malzemeler:

150 gr. kemiksiz et (tarif kuzu ile yapılmıştı, ama ağır olmasın diye dana eti kullandım ben)
3-4 dal taze soğan
Bir domatesin rendesi
Küçük bir kase yoğurt
Bir yemek kaşığı pirinç
İki tepeleme yemek kaşığı un
Taze nane
Tuz, karabiber

Eti düdüklüde üzerini dört parmak kadar geçecek suyla haşlayın. Dana ise kırk dakikada, kuzu ise otuz dakikada pişer. Başka bir tencerede biraz sıvıyağda, ince doğranmış yeşil soğanları çevirin, hafif sararınca rende domatesi akleyip biraz pişirin. Haşlanmış eti suyu ile birlikte katın, yıkanmış pirinçleri ekleyin. Başka bir tarafta unu ve yoğurdu çırpın, biraz sulandırın. Kaynayan çorbadan kepçe ile az az alıp, yoğurda ekleyin, ısılarını eşitleyin. Sonra yoğurdu azaar azar kaynayan çorbaya katın, kesilmesine fırsat vermemek için sürekli karıştırın bu arada. Altını kısıp biraz daha özleşene kadar kaynatın, mutlaka ince doğranmış taze nane katın, karabiberle tadını arttırın, tuzunu ayarlayın. Özleşen çorbanız içilmeye hazırdır, afiyet olsun.

15 Aralık 2009 Salı

Kış Bastırmadan




At Pazarı'na gidip, kışlık erzağı alma vakti geldi demiştim daha önce. Çok oldu bu işi halledeli ancak; bir türlü söz edemedim. At Pazarı Meydanı'na doğru yokuş yukarı tırmanırken sepetçiler, bakırcılar, yün, deri, kumaş,kilim, halı, el işlemesi ahşaplar satan küçük dükkanlardan hangisine dalacağınızı şaşırırsınız. Yıllarca bakımsız kalmış, harabeye dönmüş eski Ankara evleri restore edildiğinden beri, gezinmek, alışveriş yapmak daha bir zevkli oldu oralarda. Akşamüstüne kaldığımız için biraz acele ettik ve fazla fotoğraf çekemedim. Benim gibi toptan alışveriş yapma alışkanlığı olanlar için Hamamönü GİMAT'tan daha önceliklidir. Hamamönü'ndeki toptancılardan yağ, şeker, un, içme suyu, deterjan vb. ihtiyaçlarınızı hesaplı fiyatlarla alabilirsiniz. Meydandaki bakliyat satan dükkanlar çok çok eski. Babam anacığıyla çocukken gittiği Çil'e uğrar mutlaka. Ben de annemin kış bastırmadan, özellikle Ramazan öncesinde buraya uğradığını hatırlıyorum.

Esnaf krizden şikayetçi, turistten pek memnun. Önce Ankara Kalesi'ne, Anadolu Medeniyetleri Müzesi'ne götürülen, sonra da buraya getirilen otobüs dolusu Japonları çok seviyorlar. Uzaktan dinliyorum amcayı:

-Dün Caponlar geldi, 40 kişiydi. Hepsine birer kilo antepfıstığı sattım, yetti bana!

Böyle anlattığını duyunca yanaşmıyoruz o dükkana. E sen belini doğrultmuşun madem, başkasına kısmet olsun paramız.




Güran Ticaret'ten yaptık alışverişimizi. Sağolsunlar dürüst davrandılar ve hep yerli bakliyatlar verdiler bize. Trakya baldonun kilosunu 3,50 liradan aldık.Pirinç çok lezzetli, az su çekiyor, aldığım her üründen memnun kaldım. Yalnızca bulguru çok sevmedik çünkü; bulgurun en güzelini yemeye alışmışız bir kere, zor beğeniyoruz. Diğerlerinin fiyatlarını aklımda tutamadım; ancak almayı düşünenler için özellikle nohutu çok sevdik. Lezzetli, çabuk pişiyor, dağılmıyor. Altta nohutlu pilav görüyorsunuz. Tarife gerek yok ama, bildiğiniz gibi, pilavı tereyağlı, tavuk suyu ile güzelce pişirirsin, önceden haşlanmış nohutu da katıp, şöyle bir karıştırır, demlenmeye bırakırsın.

Hem güzel bir gün geçirmek, hem ihtiyaçlarınızı karşılamak için gidin AtPazarı'na. Etrafta turist edasıyla dolaşan kokoş hatunlara aldırmazsanız, hoş bir gün geçirebilirsiniz, benden söylemesi.

Ulaşmak isteyenler için Güran Ticaret'in telefon numarası: 324 38 31




13 Aralık 2009 Pazar

Yumurtalı Ekmekler


Hafta sonları kahvaltı önerileri gelenekselleşecek gibi görünüyor Narince'de. Bizim evde kahvaltı peynir zeytinle geçiştirilmedi hiçbir zaman. Hamurişleri; haftada bir kez sıkma- aybörek ikilisinden birisi mutlaka, kolaya kaçmışsam hazır yufkadan börekler,mevsime göre menemen, domates soslu biber kızartmaları, bazen közlenmiş bahçe biberleri, yumurtanın ya piyazı ya kıymalısı, peynirle uydurulmuş ezmeler olur kahvaltı soframızda. Akşama ne pişirsemin dışında sabaha ne yapsam sorusu da meşgul eder kafamı. Fırtınalı, yağmurlu bu pazar sabahında haylaz Umut'u servise bindirdim, sıkma için hazırlığa başlarım birazdan.

Bugün tarifini vereceğim yumurtalı ekmekler kreşlerde ekmek balığı diye geçer çoğunlukla. Evde biriken bayat ekmekleri kullanmanın en bilinen yolu. Bu kadar güzel yapmayı sevgili eşimden öğrendim. İlk yıllarda hep o yapardı bize. İşin en önemli noktası yağı yakmadan, tavayı sık sık sallayarak, ekmeklerin yapışmasına izin vermeden pişirmekte. Tereyağ kullanacaksınız, parça parça tavaya atacaksınız, tava tabii ki teflon ve ne çok kızgın, ne çok ılık . Tavayı her seferinde kağıt havlu ile silip kırıntı kalmamasını sağlayın yeter.




İşte ekmekleri batıracağınız harcın ölçüleri:
  • 3 yumurta
  • 3 tepeleme yemek kaşığı yoğurt
  • 3 tepeleme yemek kaşığı un
  • Yarım çay kaşığı karbonat
  • Bir çimdik tuz
Harcı iyice çırpın. Dilimlediğiniz ekmekleri önlü arkalı batırarak tavada anlattığım gibi pişirin. Çay, peynir, domates iyi gider yanında yarasın, afiyet olsun.




12 Aralık 2009 Cumartesi

Gıda Fuarı imiş!



4. Uluslararası Gıda ve Gıda Teknolojileri Fuarı 10-13 Aralık tarihleri rasında Altınpark'ta. Bu etkileyici, uzun ismi görünce gitmeliyim dedim. Uluslararası diyor; tanımadığım, ismini okumakta zorlandığım tek bir firma yoktu. Bir enerji içeceği vardı yalnızca o da Almanya'da üretiliyormuş, muhtemelen ithalatçı firma idi standı açan. Birkaç şekerleme, birkaç peynir firması, bir iki baharat, bir kahve, birkaç makine, bir iki de bakliyat firmasından başka kimsecikler yoktu. Fuar adını hiç haketmeyen, ziyaretçisi az öylesine bir toplantı yeri idi sanki.

Ankara'da ne zaman gerçek bir fuar açılacak bilmiyorum. Gıda Mühendisleri standından aldığımız küçük kitapçıklar, biraz da cevizli sucukla geri döndük. Yağmurla ılıyan havada çektiğimiz aile fotoğraflarımız kaldı bize yadigar.

11 Aralık 2009 Cuma

Sene-i Devriye Pastası



Yaşamlarımız birbirine dokunalı beri geçen on sekiz güzel yıl için yapmıştım bu pastayı. Pandispanya hani şu iç sıkıntısına iyi gelenden. İlk kata vişne ve krem şanti kullandım. Üste ise muss yaptım. Mussu yaparken sabırsızlandığımdan hem de zaman darlığından yumurtayı yeterince çırpmadım ve muss istediğim kıvamı bulmadı. Ama tadı kesinlikle en iyisi idi. Daha geniş bir zamanda ve olanca sabrımla yeniden kullanmalıyım bu tadı. Kalp şeklinde çemberde birleştirdiğim pastanın yanlarını, eritip yağlı kağıda ince bir tabaka halinde yaydığım ve gelişi güzel kırdığım çikolata parçaları ile kapladım.

Muss İçin:

3 adet yumurta
200 gr. bitter çikolata
3 yemek kaşığı toz şeker
125 gr krema


Yumurtayı içine azar azar şekeri ekleyip, sertleşinceye kadar on beş dakika kadar çırpın.

Erittiğiniz çikolatayı tahta bir spatülle karışıma katın.

Çiğ kremayı da çırpın, karışıma yavaşça ekleyin.

Not:Mussun başarısı yumurtaların çok iyi çırpılmış olmalarına bağlı. Yumurta ve şeker karışımının yeterince çırpıldığı bıçakla kesilecek kadar sertleşmesinden anlaşılıyor.

8 Aralık 2009 Salı

Portakallı Siyah Bisküviler



Portakallı Siyah Bisküviler de bir başka çözüm:

Malzemeler:
  • Bir su bardağı pudra şekeri
  • 150 gr. tereyağ
  • 1 adet yumurta
  • 1 yemek kaşığı rendelenmiş portakal kabuğu
  • 2 tepeleme yemek kaşığı kakao
  • Bir çay kaşığı kabartma tozu
  • Minicik tuz
  • Bir avuç doğranmış ceviz
  • 150 gr. bitter çikolata
  • Aldığı kadar un

Süsleme İçin:

Yarım su bardağı pudra şekeri
Bir çay kaşığı portakal kabuğu rendesi

Yapılışı:

Çikolatayı benmari usülü eritin. Pudra şekeri oda ısısındaki tereyağına yedirin, bir kenarda bekletin.

Portakal kabuğu rendesini yumurta ile başka bir yerde karıştırıp bekletin.

Unu, kakaoyu, tuzu ve kabartma tozunu da ayrı bir kapta karıştırın. Tereyağına yumurtalı karışımı, sonra unlu karışımı ekleyin, yoğurarak hamur haline getirin.

Yoğurmaya devam ederek içine cevizleri ve erittiğiniz çikolatayı da karıştırın. Ceviz büyüklüğünde toplar yapın.

Süsleme için şekerle portakal kabuğu rendesini karıştırın, hamur topları içine buladıktan sonra tepsiye dizin. Üzerine elinizle bastırarak biraz yassıltın, bastırmazsanız şekerler yapışmaz dökülür. Önceden ısıtılmış 220 derece fırında sekiz on dakika pişirin.

6 Aralık 2009 Pazar

Damla Çikolatalı Fındıklı Bisküvi



Malzemeler:
  • 125 gr. tereyağ
  • 1 çay bardağı + bir yemek kaşığı pudra şekeri
  • 1,5 su bardağı buğday nişastası
  • 2 tepeleme yemek kaşığı kakao
  • 1 adet yumurta
  • Birkaç damla limon suyu
  • Bir avuç damla çikolata
  • Bir avuç iri dövülmüş fındık
  • Yarım paket kabartma tozu
  • Aldığı kadar un (bir su bardağından biraz eksik un alıyor)

Yapılışı:

Oda ısısındaki tereyağına pudra şekerini yedirin. Sonra yumurtadan başlayarak kalan malzemeyi ekleyip, kulak memesi yumuşaklığında hamuru yoğurun. Hafifçe unladığınız tezgahta açıp, su bardağı ile kesin. Önceden ısıtılmış 225 derece fırında altı yedi dakika pişirin. Afiyet olsun.

GDO korkusuyla eve hazır bisküvi almıyoruz, hepsinin içinde soya lesitini, glukoz şurubu. Kendi bisküvimizi kendimiz uyduruyoruz. Bir de mısır nişastası kullanabilseydik gevrek olurdu bisküviler ama buna da şükür.

5 Aralık 2009 Cumartesi

Yeni Bir Kahvaltı Önerisi Daha



Zamanın birinde yalnızca cumartesi sabahları bir arada kahvaltı edebiliyoruz demiştim. Bizim kızın yoğun temposu ve cumartesiye kayan okul kursu nedeniyle aile üyelerinin tamamının buluşabildiği tek bir sabah kalmadı. Her yere yetişemiyor haliyle, jimnastiği bırakmak zorunda kaldık. O'na kalsa pazar sabahlarını da dolduracaktı ya. Anlatsam gülersiniz, okul delisi, etkinlik delisi. Hiçbir şeyden geri kalmayacak, koro, halk oyunları hepsine katılayım diye tutturdu da zor ikna ettik. Uzatmayayım, Umut hastalanınca bir hafta sonu dershaneye gidememişti. Ben de sevinmiş gibi olmasın; bir arada edilecek pazar kahvaltımıza geç keşfettiğim domatesli içlerle hazırlamıştım ay börekleri. Kıymalıyı kimse sevmediğinden hep peynirli yapardım. Ancak geçtiğimiz yazın sonlarına doğru yapmaya başladığım bu içle daha bir güzel oluyorlar. Pembe domatesler kalmadı artık, yaza kadar beklemek gerekecek, yutkuna yutkuna baktığım fotoğraflarla kaldım işte.

Un, tuz, iki kaşık sıvıyağ, yarım çay bardağı süt, maya, un ve ılık suyla hamuru yoğurun dinlensin. İçi için soğan, domates ve sivribiberleri iri iri doğrayın. Sonra sıvıyağda sırayla tam pişirmeden şöyle bir kavurun, tuz, pulbiber ve karabiber katın. Açın hamurları, içini koyup kapatın. Az yağda pişirin. Yanına da çayla o ne muhteşem bir kahvaltıdır, of of!

3 Aralık 2009 Perşembe

Çıkınımda Getirdiklerim




Bayramda yakaladığımız birkaç günü fırsat bilip kendimizi Kızılcahamam'a attık. Soğuğa, akan burunlarımıza, Ayşesu'nun şiş bademciklerine, domuz gribine aldırmadan hem de. Hatta bir günümüzü de köyde geçirdik. Artık yalnızca üç beş hanenin yaşadığı köyümüzde, çocukluğumun oyun yeri artık taş yıkıntısından ibaret samanlıkların dibinde, harman yerinde oyunlar oynadı çocuklar, kan ter içinde.

Onlar terlerken, ben de hamurla oynaştım, odun ateşinin başında. Kafamı kaldırdığımda baba kız iki torba dolusu ayva ile karşımdaydılar. Ayvalar paylaşıldı, bana kalan beş altı kiloyla ne yapsam diye düşünmeye başladım hemen. Ayvalar orta yerde iken, yengemin eskiden çokça yaptğı reçeller geldi akıllara.

-Kabuklarını soy, rendele, bir gün şekere yatır, sonra da kaynat. Bir iki karanfil at unutmadan.
-Azıcık çekirdeğinden atayım mı?
-At at! Renk verir.



Ayvalarla ilk iş komposto yaptım, ferah ferah içiyoruz yemeklerin yanında, Ayşecik'in beslenme çantasına giriyor sabahları. Reçel mi? Paşa gönlüm bilir.

Yola çıkarken alınacaklar vardı aklımızda. Listenin başında tereyağı geliyordu. Her zaman alışveriş yaptığımız hanıma telefonla ulaştığımızda, ineklerinin yavrulayacağını, bu yüzden, hiç tereyağının olmadığını, ancak Şubat'ta olabileceğini söyledi. O zaman mandıraların yolu göründü bize de. Yazın on beş liradan aşağıya bulamadığımız tereyağını, kilosu onbir lira elli kuruştan alınca sevindik haliyle. Biraz süt bulabildik, dönüş akşamı, oğlan sütlü çorba diye tutturunca, birazını çorbaya kattım, birazını da yoğurt yaptım. Sütlü çorba için pirinci az suyla haşladım, süt ekleyip, biraz da un özeyip kaynamaya bıraktım. Tuzunu da ayarladınız mı, iş tamamdır, üzerine azıcık karabiber serpebilirsiniz. Alışkın olmayanların yadırgayacağı, ama bizim oraların insanının çok sevdiği bir çorbadır; sıcak da içilir, soğuk da.


Bir başka isteğim de köy unu bulmaktı. Uzun zamandır kafamı kurcalayan ekşi maya denemeleri için gerekliydi. Arman Kırım gibi ben de mumyaları çatlatacaktım. Lakin, tarlasını eken biçen yoktu köyde. Bir akıl verdi dayım:

-Falanca köyde değirmen var, orada bulursun un.

Dönüş akşama kalınca, mumya çatlatma hayallerim ertelenmiş oldu sözün kısası.

1 Aralık 2009 Salı

Haşhaşlı Aylar



Bayram notları gecikecek, gerekçe yorgunluk ve olağan tempomuza çabuk adapte olamama. Şimdilik bu lezzetli bisküvileri sunayım sizlere. Palachinka'da görmüştüm, çocuklar çok sevince iki kere yaptım. Haşhaşlı aylar için malzemeler:


  • 140 gr tereyağ
  • Birbuçuk çay bardağı pudra şekeri
  • 2 yumurta sarısı
  • Bir çay kaşığı şekerli vanilin
  • Bir çay kaşığı kabartma tozu
  • Bir yemek kaşığı haşhaş
  • Aldığı kadar un


Tereyağına pudra şekerini yedirin. Sonra kalan malzemeyi ekleyip, kulak memesi kıvamında hamuru yoğurun. Hafifçe unladığınız tezgahta yarım santim kalınlığında açıp, ay şeklindeki kurabiye kalıpları ile kesin. 200 derece önceden ısıtılmış fırında 7 dakika pişirin.

Ve sevgili Marija, nasıl haberi oldu bilmem, uğrayıp teşekkür etti. Bu kadar genç yaşta, bu kadar özel bir blog hazırlıyor olması ve kaliteli fotoğrafları ile beni şaşırtması yetmezmiş gibi, nezaketiyle de kalbimi kazandı. İzlemeye devam ediyoruz Palachinka'yı.

26 Kasım 2009 Perşembe

İyi Bayramlar



Bitanem küçüğüm büyüyünce veteriner olmak istiyor. İlk seçtiği meslek annelik idi. Kızım anne de ol, başka iş de beğen kendine derdik, yine de ikna edemezdik.
-I ıh! Ben anne olcam!
Sonra dansözlük, şarkıcılık gibi mesleklere göz attıysa da beş yaşında veterinerlikte karar kıldı. O gün bu gündür de vazgeçmedi. Veteriner olunca hep hayvanlarla oyun oynayacağını zannediyordu, şimdi iğne, ilaç, ameliyat kısmını da kavradı çok şükür.

Yüreği bu kadar hayvan sevgisiyle dolu küçüğe gel de açıkla et konusunu. Eti yiyor yemesine ya, şöyle zannediyordu: Kurban bayramında koyunlar geliyor, bize biraz etinden veriyor, sonra kesilen yerlerine dikiş atıp gönderiyoruz. Küçük yalanımız, babasının eşsiz mangal ziyafetleri ve kurban bayramlarında gösterdiğimiz üstün gayretler sonucunda et yedirdik yavrulara. Zira aynı küçük yalanı oğlana da söylediydik.
Paça çorbasını severek yiyor küçük Ayşesu. Soruyor arada, anne bu ne?
-Güzel kızım yediğin hayvanın ayakları.
Nasıl derim?
-Bitanem, buna paça denir, fabrikada üretilir!

Ve günlerden bir gün, birinci sınıfta iken, öğretmeni sorar:
-Bana fabrikada üretilmiş bir şeyler söyleyin bakalım.
Ayşesu söz alır:
-Paça öööğretmenim!

Ertesi gün gidip durumu açıklamam gerekmişti.

Şimdi mi? Biliyor, her şeyi biliyor, problem yok. Ne et yeme konusunda, ne de güven konusunda.

Kurban Bayramınız kutlu olsun. Çok çok et yiyin, baklava, çikolata,sarma yiyin. Yoksulları unutmayın! Yumuşacık kavurmalar yapın, iri kemikleri haşlayın, tirit yapın, mangalınız hep yansın.
Birinci gün evdeyiz, ikinci gün sabah erkenden Kızılcahamam yolunda. Pazarertesi öğleden sonra görüşürüz, sağlıcakla kalın.

25 Kasım 2009 Çarşamba

Havuçlu Kek



Dr. Oetker tariflerinden bir kek. Havuçlu, üzümlü, tarçınlı; çayın yanına yaraşır.

Malzemeler:
  • 65 g (yarım su bardağı) kuru üzüm
  • 4 yumurta
  • 255 g (1,5 su bardağı) toz şeker
  • 125 g yumuşak margarin veya tereyağı
  • 220 g (2 su bardağı) Dr. Oetker Sade Kek Karışımı
  • 150 g (1,5 su bardağı) rendelenmiş havuç
  • 45 g (yarım su bardağı) öğütülmüş ceviz
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 1,5 tatlı kaşığı tarçın

Hazırlanışı:
Kuru üzümü 1 saat süre ile sıcak suda bekletin. Suyunu süzün ve iyice unlayın. Bir çırpma kabında yumurta ve şekeri beyazlaşıncaya kadar, yaklaşık 4-5 dakika çırpın. Üzerine margarin veya tereyağı ve sade kek karışımını ilave ederek bir süre daha çırptıktan sonra havuç, ceviz, üzüm, şekerli vanilin ve tarçın ekleyip iyice karışmasını sağlayın. Hamuru 26 cm çapındaki yağlanmış kalıba dökün ve fırının orta katında pişirin.

23 Kasım 2009 Pazartesi

Vaktinden Önce: Kütük Pasta



Kuplardan sonra, mayhoş meyveli pasta yapayım niyetiyle mutfağa girdim dün akşam. Bu ayki etkinlik konusu aklımı çeldi önce, sonra buzdolabının bir köşesinde gördüğüm muzlar. Rulo pasta yapayım evet evet. Elimde bembeyaz krema, kütük olsun; hem bembeyaz, hem kütük olunca yılbaşına yaraşır bir pasta çıkıverdi ortaya. Pasta konusunda bende umut var sanırım, usta işi olmasa da ailemi mutlu edecek bir tat var önümde. Tarif gelecek gün içinde.


Tarif gecikti, affola! Bir koşturmacadır gidiyor. Alelacele yazılar yollamayı sevmiyorum. Sırf arayı açmamak adına tarif koyduğumda sırım sırım sırıtıyor. Bu da öyle olacak. Pasta konusunda acemi olunca, eli yüzü düzgün bir iş çıkarmış olmanın heyecanı ile koştum bilgisayar başına. Öğlen yemeği telaşesi beni beklerken, tarifimi vereyim.


Pandispanya İçin:

4 yumurta
4 kahve fincanı toz şeker
4 kahve fincanı un
4 yemek kaşığı ılık su
1 kahve fincanı sıvıyağ
1 paket kabartma tozu

Krema İçin:

2 poşet toz krem şanti
2 su bardağı soğuk süt
200ml. krema

Arasına koymak için: muz
Süslemek için: bitter çikolata


Kek pişireceğimiz zaman bütün malzemelerin oda ısısında olması gerektiğini söylememe sanırım gerek yok. Yumurtaların sarılarını ve aklarını ayırın. Akları bir fiske tuzla kar yapın. Başka bir çırpma kabında yumurta sarılarını toz şeker ve ılık su ile çırpın. Sıvıyağı ve unu ekleyip karıştırın. Yumurta aklarını ekleyip, dikkatlice akları söndürmemeye çalışarak karıştırın. Yağlı kağıt serdiğiniz tepsiye boşaltıp, önceden ısıtılmış 180 derece fırında pişirin.

Kek pişerken kremayı hazırlayın. Krem şantiyi sütle çırpın, kremayı da ekleyip tekrar çırpın. Kıvamını bulması için buzdolabına kaldırın.

Keki çıkardığınızda üzerine başka bir yağlı kağıt serip, nemli bir bez örtün. Birkaç dakika bekleyin, ters çevirdiğiniz kekin altındaki yağlı kağıdı dikkatlice sıyırarak çıkarın. Diğer yağlı kağıdı kullanarak rulo yapın ve yine beze sarılı olarak bekletin. Sıcaklığı geçince açıp, kremayı kekin her yerine sürün. Muzları üç dört santim aralıklarla dilimleyerek rulonun kenarına dizin. Yeniden sıkıca rulo yapıp, üzerini de krema ile sıvayın.

Süslemek için, sıkma duyundan tırtıllı olanı kullandım, uzun, kesintisiz şeritler halinde sıktım kremayı. Çikolata yongaları, bitter çikolata bıçakla sıyrılarak yapılır. Yapraklar ise, yıkayıp kuruladığım yapraklara, erittiğim bitterleri fırça ile sürdüm. İyice sertleştikten sonra yaprağı kolayca sıyırabilirsiniz. Çikolatayı biraz fazla kaçırıp, pastayı gizlemişim biraz ama; daha güzel işler ortaya çıkaracağıma eminim.

Bu ölçülerle gördüğünüz boyutlarda iki pasta çıktı, ertesi gün akşama bitti.

Tarifi bu ayki Pasta Süsleme Teknikleri Etkinliği için sevgili Düş Bahçesi'ne gönderiyorum.




20 Kasım 2009 Cuma

Meyveli Şanti Kup



Kupta çok şantili tatlıları sevmeyen çocuk yoktur sanırım. Bu ölçülerle dört kup çıkınca ertesi sabaha fotoğraflamak için bir tane ayırabildim. Ortaya müthiş bir tat çıkınca mayhoş jöle ile kremayı kıpkısacık zamanda pastada kullanmaya karar verdik. Hem bizim kız diyor ki, annesinin blogu olan çocuklar çok şanslı imiş.


Malzemeler:

  • 100gr. böğürtlen
  • 100gr. vişne
  • 1 çay bardağı toz şeker
  • 2 yemek kaşığı toz vişneli jöle
  • 1 çay bardağı sıcak su
  • 1 paket toz krem şanti
  • 1 su bardağı süt
  • 1 çay bardağı krema
Hazırlama:

Meyveleri küçük bir tencereye alıp, üzerlerine toz şekeri serpin ve on dakika kadar pişirin. Ardından meyveleri blendırdan geçirin, yalnız püre haline getirmeyin, parçaların ağıza gelmesini istiyoruz. Jöleyi sıcak suda eritip, meyveye ekleyin ve karıştırarak bir iki dakika daha pişirin.

Toz şantiyi sütle çırpın, süt kremasını da katıp tekrar çırpın.

Meyveli karışımı kuplara pay edip, donmaları için buzdolabına kaldırın. Jöleli meyveler donunca bu sefer kremayı üstlerine pay edin ve üzerlerini meyve taneleri ile süsleyin. Buzdolabında en az bir saat bekletip, soğuk olarak servis yapın.

19 Kasım 2009 Perşembe

Ekşi Pestilli Pırasa

Bekleyen bir blog oyunu daha var. Yüreklerimizi hoplatan, sonunda kazasız belasız Ankara'ya dönen Sevgi'den ve Antalya komşum Tuba'dan geldi. Kitaplar üzerine;

Soru 1: Şu anda okumakta olduğunuz kitap ve kısaca konusu.

Balzac, Vadideki Zambak.

Yasak aşk var, bu kadar melankoli beni bile sıktı, bıraktım bırakacağım.

Soru 2: En son aldığınız kitap?

En son çocuklara soru bankası aldım.

Soru 3: Şimdiye kadar aldığınız kitaplar içinde en sevdiğiniz.

En sevdiğim dersem diğerlerine haksızlık etmiş olurum. Hepsi değerliydi. Dönem dönem ya bir konuyu aklıma takarım, ya bir yazarı, bazen de yayınevini. Şimdi bir bir yazdım, baktım ki liste uzayacak, sildim. Burada durmalı en iyisi.

Soru 4:Bir türlü bitiremediğiniz, bitirsenizde size illallah ettiren kitaplar.

Sevmeyip fırlatıp attığım var. Ayrıntı Yayınevi'nin ilk bastığı bütün kitapları toplamıştım neredeyse. Bir çoğu da ödünç gidip geri gelmedi ya o ayrı konu. Rosalin Coward, Kadınlık Arzuları idi kitabın adı, keşke o ödünç gide de geri dönmeyeydi. Hala bekliyor kitaplıkta.

Soru 5: Elinizdeki kitap bitince okumayı düşündüğünüz kitap.

Fransız Pastacılığı tarihi üzerine bir kitap bulup okumak istiyorum. Sahaflarda buldum bir tane ancak, daha çok tarif var. Şöyle temel bilgiler olsun istiyorum. Araştırılacak, varsa böylesi alınacak.

Şimdi de günün tarifine gelelim. Pırasalar çıktığında sabırsızdım. Çünkü ekşi pestilimi kullanacaktım.Kışın hasta olduğumda ya bamya çeker canım ya da pırasa, sizi bilmem. Ekşi pestilimle yaptım ki nasıl lezzetli oldu nasıl. Ekşi pestilin yapımı tatlı erik pestili ile aynı. Bir kilo ekşi, sarı olan dağ erikleri var ya hani onlardan alın. Yıkayıp, çekirdeklerini ayıklayın. Bira çay bardağı su ile çok kısık ateşte iyice yumuşayana kadar pişirin. Soğuyunca kevgirden geçirip, temiz bir bez ya da naylon üzerine ince bir tabaka halinde serin. Güneşe bırakın, kurusun. Ama geç oldu, şimdi güneş nerede diyeceksiniz. İsterseniz kurutmayıp püre halinde dondurucuya da atabilirsiniz. Sonra bamyaya, pırasaya, çorbalara, hatta iki gün önce benim yaptığım gibi paça çorbasına katabilirsiniz. Kıymalı pırasanın tarifini de ekleyelim unutmadan;

Malzemeler:

  • 1 kg. pırasa
  • 250gr. kıyma
  • Bir yemek kaşığı domates salçası
  • Bir baş kurusoğan
  • Bir havuç
  • İki üç yemek kaşığı sıvıyağ
  • Ekşi erik pestili ya da limon suyu
  • Tuz


Pırasaların başını ve yeşil kısımlarını kesip atın. Kabuğunun ilk katını sıyırıp atın, üçer santim uzunluğunda verev kesin. Verev kesmek, pırasaların dağılmasını önler.
Tencereye sıvıyağı, havucu ve soğanları koyup, şöyle bir çevriştirin. Hemen kıymayı ekleyip bir iki kez karıştırdıktan sonra yıkanmış pırasaları katın. Malzemeleri fazla kavurmuyoruz çünkü kısık ateşte kendi suyu ile pişecek. Tencerenin kapağını kapatıp, olabildiğince kısık ateşte pişmeye bırakın. Bu arada pestilden kopardığınız birkaç parçayı azıcık suya ıslayın. Pırasalar kavrulurken arada bir tencereyi sallayın, kaşıkla fazla karıştırmayın ki dağılmasınlar. Suyunu tamamen çektiğinde yumuşamış pestili ve üzerini iki parmak geçecek kadar sıcak suyu, tuzunu ekleyip, yeniden kısık ateşte pişmeye bırakın. Suyu özleştiğinde yemeğimiz de pişmiş olacaktır zaten. Ocaktan alın ve biraz dinlendikten sonra dilerseniz biraz da limon sıkarak afiyetle yiyin.

16 Kasım 2009 Pazartesi

Kokular Arasında

Bloglar arasında soru demetçikleri dolaşır sıkça, bana da uğrar. Aslına bakarsanız çok hoşlanmıyorum bu tür oyunlardan, ancak güzel komşularımı kırmak istemiyorum , hatırlanmış olmak da çok değerli. Bu sefer sevgili Esin'den geldi bir oyun. Yalnız konu güzel, sevdiğim kokulardan bahsetmemi istiyor, zevkle tabii.

Koku deyince Ezginin Günlüğü şarkısı geliveriyor aklıma, Bülent Ortaçgil yorumuyla. Kedi gelip muzır yanıma dokunuyor, ten kokusu diyor, yarim benden söz etme sanalda diyor, edepsiz cümlelerim dilimde kalıyor. Öyle ya kokular eşleşmemiş midir, geçmişimizde, bugünümüzde kişilerle, dönemlerle. Geçmiş deyince ilkokul geliyor aklıma. İlkokulda beslenme saati sınıfın kokusu; sıralara serilmiş cicili bicili, oyalı, işlemeli bezlerin üzerine çıkarılır bir bir çantadan anne eli değmiş azıklar. Elma, portakal kokusu sarar sınıfı, haşlanmış yumurta getirdiyse biri, o fena işte. Yerli Malı Haftası'nda sınıfın kokusu geliyor sonra burnuma, baskın olan patlamış mısır kokusu bu kez, yine kış meyveleri ardından geliyor, küçük avuçlarda kuru üzümler, incirler.

Biraz daha ilerle diyorum kendime, gelip durduğum yer bebeklerimin mis kokusu oluyor. Kız bile dokuza girmiş, yıllar olmuş, candan bebe kokusu çekmeyeli içime. Sırf bunun için de çocuk yapamam ki canım, yaş kırka gidiyor, yok buradan da uzaklaş.

Ama babası kızımı güvercin kokulum diye seviyor, kızım güvercin kokuyor.

Dağılma, dağılma!

Hııı, merak ettiğim kokular var bir de, sevgilim portakal çiçeği kokusu der durur yıllardır, hiç denk gelmedi o günlerde güneye inmek. Nar çiçeğini merak ediyorum, bir de kokusunu; bilmem kokusu var mıdır, ama rengini biliyorum, lakin onu da hiç görmemişim.

Bak sızlanıyorsun yine!

Burada sözlerin yemek üzerine, konuya gel.

Öyle ya okuldan geldiğimde kapı açılınca yüzüme vururdu sıcak, mis gibi yemek kokardı evimiz. Şimdinin çocukları eve anahtarla kapıyı açıp giriyor, ne can sıkıcı. Tesellim olur mu benimkilerin okuldan eve döndüğümüzde, anne ne pişirdin deyip aldıkları kokularla tahminler yürütmeleri?

Toparla artık, uzatacaksın!

Sen de habire söyleniyorsun ama. Bir akrabamız vardı, evi kötü kokutuyor diye balık pişirmezdi hiç, oysa kızı Dilek yaşıtımdı, balığı çok severdi. Ne zaman balık pişirsek annem ona yollardı bir tabak. Şimdi Dilek balık yapıyordur evinde herhal.

Hem, hamsiyi kim sevmez, zamanı mı değil mi, kar düşmeden güzelleşir mi güzelleşmez mi birileri tartışa dursun, biz kaç kere yedik hamsiyi bu sezon saymadım. Tavasını ararsanız burada. Tereyağı en çok alabalıkla bir arada düşünülür, ama biz hamsiye de çok yakıştırıyoruz. Izgarayı oda ısısında tereyağı ile bir güzel yağlayın, temizlenmiş hamsileri dizin güzelce. Koyun mangaldaki köze, ne canı var zaten, hemen kızarınca, kurutmadan alın. Çıtır çıtır!


12 Kasım 2009 Perşembe

Tarçınlı Kurabiyeler




  • 200 gr. buğday nişastası
  • 1 tatlı kaşığı tarçın
  • 50 gr un
  • 100 gr toz şeker
  • 115 gr tereyağ (oda ısısında)
  • Yarım yemek kaşığı kabartma tozu
  • 1 yumurta
  • Birakaç damla limon suyu

Bütün malzemeyi yoğurarak kulak memesi kıvamında bir hamur yoğurun.

Hafifçe unladığınız tezgahta hamuru, bir santimetre kalınlığında açın.

Çay bardağı ya da yuvarlak kurabiye kalıbı ile kesin.

Yağlı kağıt serdiğiniz tepsiye aralıklı olarak dizin.

Önceden ısıttığınız 200 derece fırında on dakika kadar pişirin.

11 Kasım 2009 Çarşamba

Üvez


E bir de ben sorayım. Tanıdınız mı bu meyveyi?

Cumaları gelen yoğurtçu amca getirmiş. Süzme yoğurdumu yaklaşık iki yıldır ondan alırım. Tertemiz, lezzetli, ayran yaptığımda üzerinde minik tereyağ paçaları yüzer. Taşınsam, yeni adresime gelir mi acep diye de hayıflanırım bazen. Süzme yoğurt bulunmazsa buzdolabımda huzursuz olurum. Fiyatta da hiç pazarlığı olmaz amcamın, ne dediyse odur. Arada başka tadlar da getirir. Şu ara çuvalla ceviz duruyor minibüsünde. Elma getirir, armut getirir, otlar getirir. Geçen gelişinde hiç bilmediğim bu meyveyi gösterdi. Adı üvez. Armut ailesinden olduğunu düşündüm, bizim ahlata çok benziyor. Olgunlaşanları kahverengi, biraz mayhoş. Yeşilleri çok daha buruk. Üvezin bitmeyen faydalarını Meyvelitepe bir bir anlatmış.


Komposto yaparken elimin altında bulunan meyveleri harman etmeyi çok severim. Üvezler yine komposto yapmak niyetinde olduğum bir güne denk gelince, artık sonu gelen mürdümlerle, siyah üzümlerle ve dayımların bahçesinin tadına doyulmaz elmaları ile birleştiler. Komposto canlı rengi, davetkar kokusuyla hem soframızda yerini aldı, hem de Ayşesu'nun beslenme çantasında.


9 Kasım 2009 Pazartesi

Hep Şikayet, Hep Şikayet


Süleyman Efendi dünyada hiçbir şeyden çekmemişse nasırdan çektiği kadar, şu tam gün okul uygulamasından çektiğim kadar başka hiçbir şeyden çekmedim ben de. Günümün üç yerinden bölünmesinden, başladığım hiçbir işi bitirememekten, okul yolunda gide gele yorulmaktan, geç yatıp erken uyanmaktan, her sabah saat sesiyle uyanmaktan, saati susturup tekrar uyumaktan, her zaman uykusuz ve bitkin dolaşmaktan, koşturmacanın ancak akşamın sonlarına doğru bitmesinden, sırtımdan eksik olmayan keskin ağrıdan, öksürükten, bal zencefil karışımı yemekten, pekmezini içtin mi sorusundan, meyve ye uyarılarından şikayetçiyim.

Şikayetlerim dizi dizi sıralanıyor, ben her gün çorba pişirmeyi ihmal etmiyorum. Çorbalar bazen uyduruk oluyor, bazen televizyonda gördüğüm bir çorbayı aklıma takıyor, akşama pişiriyorum, doyurucu olsun da yemekte kolaya kaçabileyim diye etli, bakliyat zengini çorbalar yapıyorum. Ankara soğuyor, ben çorba yapıyorum.


Yeşil mercimeği düdüklüde üzerini dört parmak kadar geçecek suyla yarım saat pişiriyorum. Başka bir tencerede soğanları kavuruyor, salçasını ekleyip, suyunu katıyorum. Her daim dondurucuda bulunan tavuk suyundan bir topak ekleyip kaynamasını bekliyorum. Kaynayınca yazdan hazır erişteleri ve mercimekleri katıyor, orta ateşte bırakıyorum. Tuzunu karabiberini ayarlıyor, kaynadıkça koyulaşan kıvamını bulan çorbama indirmeye yakın kuru nane katıyorum. Erişteler tamamen yumuşayıp piştiğinde çorbam da hazır oluyor. Sonrası, sıcak sıcak kaşıklamak. Ha bu çorbaya kimyon da katılabilir, ama ben pek hoşlanmıyorum o zaman. Dileyen ekleyebilir.

Afiyetle kalın.

3 Kasım 2009 Salı

Kuru Üzümlü Mafin


Türkçe arasına serpiştirilmiş yabancı sözcükler beni çok rahatsız ediyor. Sıklıkla kullanıyorum, çünkü pek çok mutfak terimini tüm dünyaya Fransızlar hediye etmişler. İngilizlerin muffin ini cupcake ini hele ne çok kullanıyoruz. Sonuçta mutfak üzerine kınuşurken ortaya karışık bir dil çıkıveriyor. Bu rahatsızlığımı gidermek, hem de doğru bir dil kullanabilmek adına konuyu acilen bir bilene danışmalıyım. Acaba muffin ve cupcake yerine topkek, kapkek desek daha iyi olmaz mı? Bu dili ortak hale getirsek, acaba mafin dersem cahil mi sanılırım endişesine kapılmadan?..

Yumuşacık mafinler için:

  • 4 yumurta
  • 2 su bardağı pudra şekeri
  • 1 Türk kahvesi fincanı buğday nişastası
  • 2 Türk kahvesi fincanı süt
  • 220gr. tereyağ
  • Bir çay kaşığı vanilya
  • Yarım limonun rende kabuğu
  • Kuru üzüm
  • Bir paket kabartma tozu
  • Aldığı kadar un


Üzümü bir saat önceden ılık suya ıslayın. Sonra suyunu süzüp, unlayın beklesin.
Oda ısısındaki tereyağını, pudra şekeri, vanilya ve limon kabuğunu çırpın. Yumurtaların sarılarını ekleyip tekrar çırpın. Sütü ekleyip bir kez daha çırpın ve kabartma tozu karıştırılmış unu eleyerek azar azar ekleyin. Bu arada başka bir kap içinde yumurta aklarını bir fiske tuz ile çırparak kar yapın. Kek harcına önce üzümleri, sonra da yumurta aklarını söndürmeden, tahta bir spatüla yardımıyla katıp, dikkatlice karıştırın. Kek harcını muffin kapsüllerine yarıya gelecek kadar doldurup, önceden ısıtılmış 180 derece fırına verin. Kürdan testinden sonra fırından alın.

31 Ekim 2009 Cumartesi

Çinekop Tava


Sevgili Ferah'ın bu ayki balık konulu etkinliğine gidiyorlar.

Tarif edilecek zor bir tarafı yok. Bizim gibi çinekopu çok severseniz bir hafta ızgarasını, bir hafta tavasını yaparsınız. Yine de:

Malzemeler:

Çinekop
Tuz
Mısır unu
Kızartmak için sıvıyağ

Hazırlama:

Balıkları güzelce temizleyip yıkayın. Suları iyice süzüldüğünde mısır ununa bulayıp, fazlasını silkeleyin. Kızgın sıvıyağa atıp iki taraflarını da güzelce kızartın. Kağıt havlu üzerine çıkarıp, fazla yağını çektirin.
Bu aşamalarda hiç faydam olmadı. Yine yalnızca salatayı yaptım, illaki nar ekşili.

Yarasın, şifa olsun!

30 Ekim 2009 Cuma

Fırın Poşetinde Baharatlı Tavuk


Yok yok çok oldu artık yemek eklemeyeli buralara. Habire pasta börek, kek tart. Niye böyle? Çünkü yemekler akşama kalıyor, çünkü o saatte yeterince ışık olmuyor. Çünkü ev halkı sabırsızlanıyor, getir de yiyelim. Balık sezonu açılalı haftada bir, bazen iki balık tüketiyoruz. Fotoğraflanamıyor çoğu, başka zaman diyorum. Hoş, çeksem bile bakıyorum, ışık yok, tat yok fotoğrafta. Bu tavuk biraz eli yüzü düzgün geldi, zaten yazdan kalma, koymalı artık.

Tavuk yemekleri sıkıştığımızda kurtarıcıdır bizler için. Ya hemen atar düdüklüye, yanına bir pilavla kotarırsın akşam yemeğini. Ya da aniden misafir gelmiştir, üç beş sebze ekleyip poşetler fırına verirsin. Hoş görünüşlü bir yemek sunarsın sofraya. Tavuğu şu kuş gribi günlerinde ne çok özlemiştik. Tavuk değil de yumurtasızlık daha çok zorlamıştı beni gerçi.

Köy tavuğunun tadını çoktan unuttuk, balık yemiyle beslenmiş hayvanlar pişerken eve yayılan balık kokusu pek yok artık. Öyle alışmışız ki, geç pişen köy tavuğunun tadını yadırgarız artık. Tıpkı hazır yoğurtların tadına alışıp,ev yoğurdunun ekşimsi tadına dudak büken çocuklar gibi. Neyse ki bizim evde ekşi yoğurt makbul. Neyse tavuktan başlayıp yoğurda gelmişim ya bravo bana.
Güzelce temizlenmiş tavuk etlerinin yanına soğan, patates ve domatesleri doğrayın. Birkaç diş sarımsak, tuz, karabiber, kekik ve kimyon ekleyip şöyle bir harmanlayın. Sonra fırın poşetini usülünce unlayıp bütün malzemeyei boşaltın içine. Ağzını kapatıp, poşeti birkaç yerinden delip 250 derece fırına verin; yarım saaate pişerler. Pilav ve ayran yanına, biraz turşu, of of!

28 Ekim 2009 Çarşamba

İncirli Cevizli Tartölet



Kendimi bildim bileli ceviz boldur evimizde. Cevizi bol bulan annem cevizli çörekler, baklavalar yapar hatta erişteye bile bolca katardı. Çünkü köyden her yıl çuval dolusu ceviz gelirdi. Artık köyde kimsemiz kalmadığından ilgi görmeyen ağaçlarımız eskisi kadar çok ceviz vermiyorlar. Ben de köyden gelenler bittiğinde kabuklu ceviz satın alıyorum. Ankaralılar bilir, üşenmeyip At Pazarı'na tam tepeye çıkıp fındık, fıstık, ceviz her türlü kuruyemişimi, kurumeyvemi, hatta bakliyatımı oradan satın alıyorum. Cevizimi mutlaka kabuklu alıyorum, iç cevize böceklenmemesi, sineklenmemesi için kimyasal ilaçlar sıkılıyor çünkü.

Geçenlerde yeni senenin cevizi henüz gelecekti ki pazarda iri iri cevizler gördüm. Satıcı malını bir güzel övdü ve şöyle dedi:
-Bunlar Şili cevizi. Dünyanın en iyi, en kaliteli cevizi Şili cevizidir.

Hoppala soğuk iklimin cevizi güzel olmaz mıydı? Eve gelip yaptığım küçük araştırmada öğreniyorum ki artık cevizi de ithal eder olmuşuz. Hem de en çok Şili'den. Datça bademi diye İspanyol bademi, Maraş cevizi diye de Şili cevizi tüketiyormuşuz. Uygulanan tarım politikaları bakalım bizleri daha hangi gıdaları dışardan almak zorunda bırakacak? Karadeniz'de fındık ağaçlarını söktüren zihniyetle sonumuz nerelere varacak?



Bize dönersek, bu yılın cevizleri geldiklerinde henüz yeşil kabuğu dışında, yaştılar. İlk geldiği günden itibaren hermen her akşam ailece başına oturup, yarısını tüketmiş bulunuyoruz. Hatta bizim kız biraz kaçırmış, ufak bir ishal vakası da atlatmıştı. Bir hafta kadar ellerimiz kara kara dolaştık. Kalanların kabuklarını da soyduk, gazete kağıdı üzerinde kuruttuk. Evde de epeydir beklemiş kuru incirler vardı. Malum At Pazarı'na çıkma vakti yanaştı. İncirler öylece yenmeyecek kadar kurumuştu, bir an önce kullanılmalıydılar. İncirin yanına en çok ne yakışırdı? Tabii ki ceviz. O halde tartölet yapmalıydı. Kafes tartöletler çok oyalasa da sonuç için uğraşmaya değerdi.




Tart Hamuru İçin:

  • 1 yumurta
  • 125 gr. tereyağ
  • 1 yemek kaşığı tepeleme yoğurt
  • 2,5 su bardağı un
  • Yarım su bardağı toz şeker
  • Bir paket kabartma tozu

İçi İçin:

  • İncir
  • Ceviz
  • Tarçın
  • Elma

Üzerine Sürmek İçin:

  • Yumurta

Hamur yoğuracağınız kaba unu alın. Ortasını açıp yumuşamış tereyağını, yumurtayı, yoğurdu, kabartma tozunu ve şekeri koyup özlü bir hamur yoğurun. Hamuru bir kenara kaldırın dinlensin.

Akşamdan ılık suya ısladığınız incirleri küp küp doğrayın. İçine bir elma rendeleyin, iri dövülmüş ceviz ve tarçın katın.

Dinlenen hamurdan kopardığınız bir parçayı hafifçe unladığınız tezgahta çay tabağı büyüklüğünde açıp, tereyağı ile dibini yağladığınız tartölet kalıplarına yerleştirin. Hazırladığınız incirli harcı içlerine bolca koyun. Kalan hamurdan ince ince şeritler yapıp, üzerlerini kafes şeklinde kapatın. Kapatırken şeritlerin uçlarını alt taban hamuruna tutturun mutlaka. Üzerine de yumurta sarısı sürüp, önceden ısıtılmış 190 derece fırında beyaz kalacak şekilde pişirin. Ha bu arada ben poz verirken daha güzel görünsünler diye süsledim azıcık kendilerini, bal sürdüm üzerlerine. İsterseniz siz de sürebilirsiniz.



26 Ekim 2009 Pazartesi

Bisküvili Pastalar Etkinliği: Kakaolu Bisküvi Tabanlı, Vişneli Pasta


Sevgili Aslı'nın etkinlik konusunu duyunca pek sevinmiştim. Bisküvi ile yapılacak renk renk, hafif, muhtemelen meyveli bolca pasta ile tanışacağız belli ki. İşte bu da benim etkinlik için yaptığım pasta:

Malzemeler:

Taban İçin:

İki paket kakaolu bisküvi (Eti'nin bisküvisini kullandım)
Biraz tereyağ

Crem Pattisserie İçin:
1/2 lt. süt
50gr buğday nişastası
50 gr un
150gr. toz şeker
2 yumurta
Bir paket şekerli vanilin
Bir paket krem şanti
Bir su bardağı soğuk süt

Son Kat İçin:

Bir su bardağından bir parmak eksik süt
Bir paket krem şanti
Bir kase dondurulmuş vişne



Hazırlama:

Ben rengi düşünerek kakaolu bisküvi kullandım ancak; burçak ya da petit beurre bisküvi daha güzel olur diye düşünüyorum. Kakaolu bisküvi biraz sert oldu. Ezdiğiniz bisküvilere erimiş tereyağını ekleyerek hamur gibi yoğurun. Tabanını yağladığınız kelepçeli kalıba düzgünce yayın. Önceden ısıtılmış 200derece fırında en üst rafta on dakika kadar pişirin. Fırından alıp soğumaya bırakın.

Bu arada crem pattisserie hazırlayın. Sütü tencereye koyup, şekerin yarısını ekleyin. Şekerin diğer yarısını da başka bir tencereye koyun, üstüne yumurtaları ve vanilyayı katıp çırpın, nişasta ve unu da ekleyerek iyice karıştırın Ocakta kaynayan sütü de ekleyip tekrar karıştırın ve yeniden ocağa alın. Piştiğinde kabuk bağlamaması için karıştırarak soğutun.
Diğer tarafta krem şantiyi soğuk sütle çırpıp, soğuyan kremaya ekleyin, güzelce yedirin.




En üst kat için krem şantiyi sütle çırpın, eriyen vişnelerin suyunu da katıp pembe renkli kremayı elde edin. Şimdi vişneleri de katıp, çok fazla karıştırmadan pastanın son katını yayın. Mutlaka bir gece buzdolabında bekletin, ertesi gün pudra şekeri ile vişneleri blendırdan geçirip elde edeceğiniz sosu üzerine dökerek servis yapın. Afiyet olsun.



24 Ekim 2009 Cumartesi

Çorbaya Dair


Tıpkı patlıcan gibi domates de sadece süs için yetiştirilir önceleri. Yine tıpkı patlıcan gibi sebze diye sınıflandırılmış bu güzel meyvenin araştırmalarla faydalı olduğu anlaşılınca yenmeye başlanır. Önceleri sarı bir cinsi bulunduğundan İtalyanlar altın elma derler. Taa ki 1900lerde Amerika'da yemeklerde kullanılmaya başlandığında ise artık sebzelerin kraliçesi olmuş domatesle ilk yapılan tariflerden biri domates çorbasıdır.

Öyle ki; zenginlerin, asillerin içtiği çorba orta sınıf ve yoksul halk için ulaşılmazdı. Burjuvalar çorba içmek için kurallar bile geliştirirler kendilerince. Çorba içmenin ritüellerini, kurallarını anlatan kitaplar yazarlar. Nazikçe, ağzını höpürdetmeden, dökmeden içilmeliydi çorba; kaşığın tutuluş açısı bile hesaplanmıştır.

1929 ekonomik bunalımında işsiz kalmış, aç insanlara aşevlerinde kepçe kepçe çorba dağıtılır. Çünkü ucuzdur, besleyici ve de yapılışı kolaydır. Önemli olan insanları sadece çorba ve ekmekle doyurmaktır. Hal böyle iken reklamcılar rahat bir yiyecek olarak sunarlar baharatlarla hazırlanmış, teneke kutularda piyasaya sunulan çorbaları. Ev kadınları işlerini kolaylaştıran çorbayı çok severler. Güven ve rahatlıkla bütünleştirilen bir kavram olmuştur artık çorba. Besleyicidir, kutudan çıkarıp hazırlanması çok kolaydır, hem de ucuzdur. Soluk tenli, çelimsiz çocukları Campbells reklamlarındaki elma yanaklı, gürbüz çocuklara benzesin ister anneler.

Bugün uyanık girişimciler hayatlarında değişiklik arayan, kendilerine cicili bicili, rahat yaşam, modern yaşam etiketleriyle sunulan ne varsa havada kapan insanlara ne sunacaklarını çok iyi biliyorlar. Hazır yemek satmanın kolaylığını bilen firmalar Avrupa'da, Amerika'da taze çorbayı karton kutularda rahatça satmışlarken bizde yol almaları şükür ki o kadar kolay olmadı. Tarhana çorbamız, yayla çorbamız, işkembe, analı kızlı, mercimek, mahluta, pirtike, şehriye, tutmaç da dahil geleneksel pek çok çorbamızı gerek kuru, gerekse pişmiş sıvı halinde piyasaya sunmuşlarsa da hiçbirinde ev çorbasının lezzetini bulamayız, bulmak gibi bir umudumuz da yoktur zaten. Reklamda elinde tavayla yolda koşturup, eve hazır köfteyle gelen anne sakın kötü örnek olmasın sizlere.

Üstteki domates çorbasını yazın Alan Coxon ' un tarifiyle önce domatesleri kekik, kurusoğan, zeytinyağı, sarımsak ve tuzla fırınlayıp, sonra blendırda çekerek, mutlaka tavuk suyuyla tatlandırıp süzerek hazırlamıştım. Hatta değerli şef Coxon, lira şeklinde kestiği tost ekmeklerinin arasına kaşar peyniri koyup, yumurtaya batırdıktan sonra kızartıp çorbanın üzerine konduruvermişti. Ama ben yumurta kokusunun ve tadının bu çorbada rahatsız edici olacağını düşünmüş, sadece kaşarla yetinmiştim. Tembellik edip , dere tepe gezeyim derken yayınlamayı erteleyip durmuştum. Sonra bir gün Cafe Fernando'da da aynı yapılma şeklini görünce beklemeye karar vermiştim. Yaz bitmiş, narlar olmuşken, domates lezzetini kaybediyorken güzel çorbasıyla veda edelim dedim. Hem Cenk Bey, keçi peynirinde diretsin, ben taze kaşarımdan memnunum.

21 Ekim 2009 Çarşamba

Lokma Tatlısı

Çıtır çıtır, nefis bir hamur tatlısı yapalım.

Hamur Malzemesi:

  • 250gr. un
  • Bir tatlı kaşığı maya
  • Minicik tuz
  • Minicik tozşeker
  • 180ml. ılık su

Şurup İçin:

  • 500 gr toz şeker
  • 250ml. su
  • Bir iki damla limon


Kızartmak İçin:

  • Sıvıyağ

Sırasıyla:

Su ve tozşekeri kaynadıktan sonra on beş dakika daha ortadan az ateşte kaynatın. Son bir iki dakikada limon suyunu katıp, kaynama süresi dolunca ocaktan alın. Şerbeti soğumaya bırakın.

Hamuru Hazırlamak İçin;

Unu hamur kabına eleyin.
Unun ortasını havuz gibi açarak mayalı ılık suyu şekerle birlikte ezerek ortadan başlayarak unla karıştırın. Tuzu ve kalan suyu yavaş yavaş ilave ederek iyice yoğurun ve bazlama hamurundan daha cıvık bir hamur yapın.
Hamuru ılık bir yere koyup on beş yirmi dakika mayalanmasını sağlayın. Mayalananan hamuru bir kez daha yoğurun.

Hamurun Kızartılması;

Derin bir tencerede sıvıyağı kızdırın.
Bir kaseye biraz sıvıyağ koyun.
Bir elinizin avuç içini soğuk sıvıyağ ile yağlayın. Yağlanmış elinize bir miktar hamur alarak avucunuzun içinde sıkarak, işaret ve baş parmağınız arasından çıkan hamuru soğuk yağa batırılmış bir çay kaşığı yardımıyla kopararak alın.
Hızlı hareket ederek hamuru kızgın yağa atıp, delikli bir kepçe ile sürekli çevriştirerek kızartın.
Kızaran hamuru yağını iyive süzdürmeye gayret ederek kepçe ile yağdan alıp hemen soğumuş şerbetin içine atın.
Bütün malzeme bitene kadar bu işlemi tekrarlayın, bu arada lokmaları şerbette beş altı dakika bekletip alın. Yağa düşüp hemen kabaran hamurları izlemek ne kadar zevkliyse, hepsini bir boyda, bir şekilde yapmak, aynı anda hem kızartmaya hem hamura şekil vermeye çalışmak, hem de şerbete atmak, karıştırmak bir o kadar zor. En iyisi siz yanınıza birini alın yaparken.

20 Ekim 2009 Salı

Lokma Tatlısı


Hamur Malzemesi:
  • 250gr. un
  • Bir tatlı kaşığı maya
  • Minicik tuz
  • Minicik tozşeker
  • 180ml. ılık su

Şurup İçin:
  • 500 gr toz şeker
  • 250ml. su
  • Bir iki damla limon

Kızartmak İçin:
  • Sıvıyağ

Sırasıyla:

Su ve tozşekeri kaynadıktan sonra on beş dakika daha ortadan az ateşte kaynatın. Son bir iki dakikada limon suyunu katıp, kaynama süresi dolunca ocaktan alın. Şerbeti soğumaya bırakın.

Hamuru Hazırlamak İçin;

Unu hamur kabına eleyin.
Unun ortasını havuz gibi açarak mayalı ılık suyu şekerle birlikte ezerek ortadan başlayarak unla karıştırın. Tuzu ve kalan suyu yavaş yavaş ilave ederek iyice yoğurun ve bazlama hamurundan daha cıvık bir hamur yapın.
Hamuru ılık bir yere koyup on beş yirmi dakika mayalanmasını sağlayın. Mayalananan hamuru bir kez daha yoğurun.

Hamurun Kızartılması;

Derin bir tencerede sıvıyağı kızdırın.
Bir kaseye biraz sıvıyağ koyun.
Bir elinizin avuç içini soğuk sıvıyağ ile yağlayın. Yağlanmış elinize bir miktar hamur alarak avucunuzun içinde sıkarak, işaret ve baş parmağınız arasından çıkan hamuru soğuk yağa batırılmış bir çay kaşığı yardımıyla kopararak alın.
Hızlı hareket ederek hamuru kızgın yağa atıp, delikli bir kepçe ile sürekli çevriştirerek kızartın.
Kızaran hamuru yağını iyive süzdürmeye gayret ederek kepçe ile yağdan alıp hemen soğumuş şerbetin içine atın.
Bütün malzeme bitene kadar bu işlemi tekrarlayın, bu arada lokmaları şerbette beş altı dakika bekletip alın. Yağa düşüp hemen kabaran hamurları izlemek ne kadar zevkliyse, hepsini bir boyda, bir şekilde yapmak, aynı anda hem kızartmaya hem hamura şekil vermeye çalışmak, hem de şerbete atmak, karıştırmak bir o kadar zor. En iyisi siz yanınıza birini alın yaparken. Çıtır çıtır hamuru ısırdığınızda ağzınıza dağılan şerbetle mutlu kalın.

19 Ekim 2009 Pazartesi

İki Renkli Spiral Kurabiyeler


Yapılışı basit, çok bilinen, şık, çocukları cezbeden kurabiyeler;


Malzemeler:

  • 125gr tereyağ
  • 1 su bardağı pudra şekeri
  • 1 paket vanilya
  • Aldığı kadar un

Yapılışı:

Oda ısısında beklemiş tereyağına pudra şekerini yedirin, sonra vanilya ve unu ekleyin. Hamuru ikiye bölüp yarısına kakao katın. Hafifçe unladığınız tezgahta iki hamuru da ayrı ayrı açın ve birini diğerinin üzerine yayıp düzgün ve sıkı bir rulo yapın. Ruloyu yarım saat buzdolabında bekletin ki kesme işlemi kolay olsun. Buzdolabından çıkardığınız ruloyu keskin bir bıçakla yarım santim eninde dilimlere ayırın. Yağlanmış tepsiye dizip önceden ısıtılmış 220 derece fırında pişirin. -Bilmeyenler için; kurabiyelerde kullanılan oda ısısında tereyağ varsa tarifinizde mutlaka sıcak fırına verin. Yoksa yayılmış, şekli bozulmuş tuhaf kurabiyeleriniz olur.- Kızarmadan hafifçe rengi değişmeye başladığında kürdan testi yapın ve alın fırından.

17 Ekim 2009 Cumartesi

En Güzelinden Kaymaklı Ekmek Kadayıfı



Çocukluğumda belki de en geriye gidebildiğim anılarımda ekmek kadayıfının ve greyfyurtun olması tuhaf mı, komik mi bilemedim. Keresteci olan dedem, ihaleler için sık sık Antalya'ya giderdi. Bu yolculuklara onu babam götürdüğünden, çoğunlukla beni ve kardeşimi de alırlardı yanlarına. Hayal meyal hatırlayabildiğim, Antalya'da olduğumuz, çok sık ağaçlı bir ormandayız, birkaç kilometre beriden ağaçlardan kopardığımız iki üç tane greyfurtu tuzlayarak yemeye çalışıyoruz. Kardeşimin ve benim suratım ekşi, avucumda tuz.

Dönüşte yolumuzun üzerinde olan Afyon'dan her geçişimizde eve mutlaka şekerleme, lokum ve Afyon kaymağı aldığımızı biliyorum. Yine bu küçük molalardan birinde küçük bir lokantada ekmek kadayıfı yediğimiz, kardeşimin lokanta kelimesini söyleyemeyişine gülüşmeler küçük sinema kareleri gibi aklımda.

Kaymaklı ekmek kadayıfına olan sevgim böyle erken yaşlarda başlayınca, haliyle bir yetişkin olup, mutfağa merak sardığımda evde mutlaka yapılması gereken tatlıların başında geliyordu. Yalnız her denememde istediğim sonuca ulaşamıyordum bir türlü. Çünkü bulduğum bütün tariflerde ekmek kadayıfı ilk aşama olarak suyla ıslatılıyordu yumuşayıp, gözeneklerinin açılması ve şerbeti içine çekebilmesi için. Oysa yapılan bu işlem, sonrasında ne kadar rulolarca kağıt havlu arasında suyunu çektirmeye çalışsanız da tatlının şerbetini tatsızlaştırıyor, hep susu bir tatla başbaşa kalmanıza sebep oluyordu. Tatlı yeniyor ama zevkle değil, arada yine dışardan alınıyordu.

Sabreden, uğraşan sonunda muradına erermiş. Ben de sonunda bu sorunu çözdüm. Artık yaptığım ekmek kadayıfları hazırları aratmıyor, hepimiz iştahla, ımmmhhh sesleri , hatta bazen daha da tuhaf sesler çıkararak yiyoruz.

E hadi yeter neymiş bu işin sırrı diyorsanız söyleyeyim. Hangi tarife bakarsanız bakın size ekmek kadayıfını ılık suyla ıslatmanızı söyleyecektir. Ben size bunu sakın yapmayın diyorum. Satın aldığınız ekmek kadayıfını önce nemli bir beze, sonra da temiz bir poşete sarıp ağzını sıkıca kapatın. Bu vaziyette bir gece bekletin. Sabah kalktığınızda kadayıfının ortası da dahil, yumuşacık olduğunuz göreceksiniz.

Şerbet için 4 su bardağı şeker, 4 su bardağı da su kullanacaksınız. Kadayıf ise artık evlerde kullanım için üretilen mini boy kadayıf olacak. Şekerden bir avuç ayırın ve kalanına suyu ekleyerek kaynamaya bırakın.

Ayırdığınız şekeri çelik tencerede ağdalaşana kadar kaynatın. Benim gibi her daim evde karameliniz bulunuyorsa bu aşamayı geçebilir, bir yemek kaşığı karamel kullanabilirsiniz. Şeker koyu pekmez rengine döndüğünde ateşten alın ve üzerine kepçe ile kaynayan şuruptan koyarak sulandırın.

Şimdi karameli ve şerbeti birleştirin ve bir taşım kaynatıp ekmek kadayıfının üzerine hepsini dökün. Bu arada ekmek kadayıfı şerbeti çektikçe şişeceğinden hacminin birbuçuk katı büyüklüğünde bir tepsiye koyalım. Koymadan önce de keskin bir bıçak yardımıyla kadayıfın tam ortasına çarpı işareti atın. Bu işlem hem kaynarken ortasından hava almasını hem de şerbeti orta kısmın da iyice çekmesini sağlayacak.

Şimdi şerbeti kepçe ile kenarlardan alıp üzerine dökerek şerbeti tamamen çekene kadar ocakta ortadan az hararetli ateş üzerinde pişireceğiz. Zaman zaman tepsinin ağzını kapatın, açıp şerbetini gezdirirken arada bir de kadayıfın altını kaldırıp havalandırın. Havalandırmazsanız dibini tutuyor. Bu işlemleri yaparak şerbet iyice koyulaşıp bitmeye başladığında kadayıfı eşit üçgenlere bölün ve her bir üçgeni ters çevirin. Biraz da altının ağdalaşmasını sağlayın. Şerbeti tamamen çektiğinde ocaktan indirip, soğumaya bırakın.

Afyon kaymağı bulmak zor da olsa bulabildiğiniz bir lüle kaymağını soğuyan tatlının üzerine kondurup afiyetle yiyin.

13 Ekim 2009 Salı

Lolipop Truff


Fotoğrafından memnun kalmayıp günlerdir yayınlasam mı yayınlamasam mı diye beklettiğim çubukta truffları şu sakin gecede görücüye çıkarıvereyim dedim. Etkinliğe katılım süresi doldu dolacak. Lezzeti nefis olan truff güzelleri fotoğraflanırken çıkmayan aksilik kalmamıştı. Makinanın pilleri huysuzluk etmiş, üstüne yavru kuşlar hepsini hızla tüketmek için sabırsızlanmış, ertesi güne ancak iki tanesini kurtarabildiğimde ise ışık güler yüz göstermemişti.

Truff yapmak için önce ganache yapıyorsun; ısıttığın 200ml. kremaya -hemen ocağın altını kapatıp- istediğin koyulukta bir renge ulaşıncaya kadar bitterleri ekleyip karıştırarak erimesini sağlıyorsun. Eridiğinde içine dört yemek kaşığı portakal likörü ekledim ki yerken büyük fark yaratıyordu. Portakal ve çikolatanın uyumu aşikar. Bir de üzerine birkaç günlük alttaki kahveli, çikolatalı kekten artanları ufaladım, güzelce karıştırdım.
Elde ettiğim güzel, mis kokulu harcı buzdolabına koyup bir gece beklettim. Ertesi sabah ellerimle küçük toplar yuvarladım. Yine krema ve bitterle yaptığım ganaja çubuklar yardımıyla topları batırdım ve yağlı kağıt üzerine bıraktım. Yeniden buzdolabında beklemeye aldığım çikolata şölenlerinin üzerlerine bainmarie erittiğim beyaz çikolataları gezdirdim. Beyaz çikolatalar da donduğunda buzdolabından çıkarıp çubukların ucuna yerleştirdim.

Umarım karışık olmamıştır tarif. Lolipop Truffları Çubuklu Tatlılar Etkinliği için Fidaneli'ye gönderiyorum.

12 Ekim 2009 Pazartesi

Kahveli ve Çikolatalı Kek



Bizim evde en sevilen, çok sık istenen bir kekle devam edelim kaldığımız yerden. Un oranını az tutup yumuşacık, hatta ununu katmadan önce ayrılan harcı çıkar çıkmaz üzerine döküp ıslak kek şeklinde sunduğunuzda hani şu reklamında ağzını burnunu batıran kızın yediği brownie kıvamında nefis bir kek çıkıyor ortaya. Hele ki varsa birazcık rom, belki üzerine erimiş çikolata, of of!
Bu güzel keki sevgili Ferah'ın Kekler Etkinliği'ne gönderiyorum.

Malzemeler:
  • 4 yumurta

  • 2 su bardağı tozşeker

  • 1 su bardağı sıvıyağ

  • 1 su bardağı süt
  • 3 su bardağı un

  • 1 paket kabartma tozu

  • 1 kahve fincanı damla çikolata

  • 1 kahve fincanı kakao

  • 1 kahve fincanı çözünebilir granül kahve
Yapılışı:


Yumurtaları tozşekerle birlikte üç dört dakika mikserle çırpın. Sııvıyağ ve sütü ekleyin. Sonra kakao, kahve, kakao ve romu ekleyin. Un ve kabartma tozunu birlikte eleyerek ilave edin, karıştırın. Yağlanmış kek kalıbına karışımı boşaltıp, önceden ısıtılmış 180 derece fırında pişirin. Soğuyunca afiyetle yiyin.




LinkWithin

Blog Widget by LinkWithin