9 Şubat 2016 Salı

Uzat Ayaklarını



Blog yazan arkadaşlarım bilirler ki; blogunuzla ilgilenememek huzursuzluktur. Tee yazdan hazırlayıp fotoğrafladığınız tarifi bile ekleyememişseniz, hem de bahar yaklaşıyorsa, tembelliğinize de kızarsınız, yemekten söz etmekten utandıran ülke gündemine, bir yarımız savaşın ortasında göç eder, tarumar olurken diğer yarımızın kör sağır gündelik hayatına devam ediyor oluşuna da. Aklınızın bir köşesinde hep vardır, girip bir çift söz söylemek, fotoğrafa bakıp sıcak yaz akşamlarını hatırlamak, serin kompostoları, meyve kokularını, komşudan gelen kızarmış bahçe biberlerinin kokusunu, deniz kokusunu, öğle üzeri gölgelikte içilen kahveleri, sevgiliyle sohbetleri, fal kapatıp gülüşmeleri... Ama hayat izin vermez, yükü ağır, omuzlar çökmüş.. Biraz toparlar bizi işte o tatlı anları düşünmek. Biraz toparlar gelip de anlatmak, dökülmek...

Hoş her şeyi dökemezsiniz ortalık yere öyle. Sosyal medya dedikleri mecralarda günümüz gecemiz ortalık yerde. Ama sanırsın güllük gülistanlık. Aileler mutlu, yüzler güleç, oohh yedik içtik, keyifler bizde. Kan kusar kızılcık şerbeti içtik deriz di mi? Gerçi bu konular da pek iç açıcı değil, hem yeri değil, zamanı değil. Dökülmüş birden. Oturup açacak ne iştahım var ne zamanım.

Oturmuşken klavyenin başına daha da dökülmeye kalkarsam nerelere varır ucu bilemiyorum. Bi durup silkeleyeyim eteklerimi, saçlarımı bi havalandırayım, çayımdan bir yudum alıp fotoğrafa geleyim en iyisi.

Hımm gelmeden önce... Oturup gözetleyememiştim İnstagram şeysini. Ama bakınca düşündüm ki biz de boşa bloga yazalım diye uğraşmışız mirim. Hamarat hanımlar sabah akşam pasta börek hamur işi tarifiyle donatmışlar etrafı. Biz niye ille de blogum diyoruz? Yok yok iyi ediyoruz, güzel böyle. Blogum benim emeğim, blogum benden yarına kalacak. İyi iyi...

Kabak demiştik sahi! Yazın sütçümün getirdiği yaz bahçelerinin kabakları. Tarif Şef Alex Guarnaschelli'ye ait. Köfte patates yanına da olur, et yemekleri yanına da. Yanına bira da yakışır, portakal suyu, ayran da, yoğurt da. Kabakları soymadan uzun uzun dilimliyor, üzerlerine tuz serpeleyip, limon kabuğu çekiyoruz rendenin incecik tarafıyla. Sonra tezgaha üç tabak koyuyoruz yan yana; birine azıcık su ekleyerek çırptığımız yumurta, birine un, birine de galeta unu. Galeta unlu olana az da parmesan rendeliyoruz, yoksa olmasa da olur. Kabakları önce una, sonra yumurtaya, en son da galeta ununa bulayıp bir ızgaraya diziyoruz. Sonra hepsi kabakların üzerini tutsun diye buzdolabında yarım saat kadar dinlendiriyoruz. Bu sürenin sonunda bol kızgın yağda kızartıp kağıt havlu üzerine alıyor, biraz da tuz serpiyoruz.

Bu dağınık duran sohbeti hoş gör değerli okuyucu. Canını sıktıysam affet. Kabakları yap, uzat ayaklarını, al eline biranı, ayranını... Boşver beni...



2 yorum:

Açalya dedi ki...

Özlemişim blog yazılarını ve tariflerini. Bana iyi geliyor.

Sevil dedi ki...

Severim seni..
Tanımadan görmeden.
Yazıların alır götürür beni bir çok yok olan olgunun içine..
Ne hazin değil mi ! bireylerin bana dokunmayan yılan bin yaşasın kelamını kendilerine yol olarak benimsemeleri.
Hayat işde ! ne sunar kime ne zaman bilinmez..
Neyse bakma sen bana ..kızgınım işde insanlığa , varoluşa ,yöneticiye,topluma velhasıl pek kızgınım şu sıralar içinde bulunduğumuz durumlara..
Siz demişsiniz ya ; Boşver beni ...
Boşverilmiyor cancazım insanız netice de !

LinkWithin

Blog Widget by LinkWithin