20 Mayıs 2013 Pazartesi

Sarımsaklı Bulgur Pilavı Eşliğinde Davet Eti



Erzincan'dan bir diğer tarif sarımsaklı bulgur pilavı eşliğinde davet eti. Sofra Dergisi'nden. Kemikli iri parça koyun eti ( but, gerdan, kol olabilir) kızgın tereyağında önlü arkalı mühürlenir ve kapağı kapatılıp altı mümkün olduğunca kısılarak kendi suyunda pişmeye bırakılır. Kapağı sıkça açılmamalı, pişmesine yakın tuzu eklenmeli. Olur da suyunu çeker ve yine de pişmezse biraz sıcak su ekleyerek pişirebilirsiniz pek tabii. Acelem var derseniz düdüklüde de pişirebilirsiniz, neden olmasın?

Pişen etleri ısıya dayanıklı bir kaba alıp, küçük bir kasede domates salçası, az yoğurdu sulandırın ve etlerin üzerine gezdirin. Önceden ısıtılmış iki yüz derece fırına verin ve etlerin üzeri kızarana kadar fırında tutun.

Sıra geldi bulgur pilavına; tencerede eriyen tereyağına piyazlık doğranmış kuru soğanları katıp, sarartın. Küp doğranmış kırmızı biberi, yemeklik doğranmış domatesleri  ekleyin, bir iki çevirin.  Yıkanmış, suyu süzülmüş bulguru da ekleyin, birkaç dakika daha kavurun, önceden on on beş dakika haşlanmış ve ince kıyılmış bir avuç taze fasülyeyi, sıcak suyunu, biraz da et suyu verin. Tuz, karabiber, biraz da gönlünüzce haşlanmış nohut ekleyip fokurdayan pilavı kısık ateşte pişirin.

Pilav demlenirken, küçük bir tavada tereyağını eritin, ince kıyılmış taze sarımsakları ekleyip altını kapatın. Mis kokulu tereyağının yarısını pilava katıp dikkatlice karıştırın ve yeniden dinlenmeye bırakın.

Servis için alta pilav, üzerine et koyuyor, onun da üzerine sarımsaklı tereyağı gezdiriyoruz.

Sarımsak deyince yüzü gülenlerdenseniz bekleyin...


2 Mayıs 2013 Perşembe

Erzincan Mutfağı'na Giriş: Patates Mıhlaması




Erzincan yemekleri anlatacağım demiştim biliyorum. Zor bir grip, şehir dışına yolculuk, dinlenemeyince geçmek bilmeyen, süründüren  hastalık yüzünden bugüne kaldı başlangıç. Affola!

Anadolu'nun en eski kültür merkezlerinden biri olan Erzincan ili mutfağında  soğuk iklimin, komşu Arap ve Acem mutfaklarının izlerini; buğday, sebze ve etin ağırlıklı olduğu besleyici çorbalar, bulgur ve etin, kuru meyvelerin, doğada kendiliğinden yetişen bitki ve otların kullanıldığını, kış hazırlıklarının önemli yer tuttuğunu görürüz.

Patates mıhlaması da  nefis yöre yemeklerinden yalnızca biri. Haşlanmış patatesler eziliyor ve tereyağında sarartılan piyaz doğranmış kuru soğanlara ekleniyor. Tuz ve karabiber ilavesi ile hepsi özleşene kadar kavrulup tabağa alınıyor. Ortasına kavurma yerleştiriliyor, bolca ince kıyım maydonoz, pulbiber.

Fotoğrafta arkada gördüğünüzgibi  hoşafla, isterseniz ayranla pek güzel gidiyor. Yoksa öyle reklamdaki gibi boyalı gazozla değil, biz yemeğin yanında hoşaf, komposto, ayran içeriz, reklam sinirlerimi bozmakta, başka söze gerek yok.


8 Nisan 2013 Pazartesi

Bahara...



Bahara, güneşe, güzel günlerin umuduna dair...


Yapımı çok çok kolay, dakikalar kadar kısa. Geleneksel bir İngiliz tatlısı: eton mess. Beze, çilek ve azıcık pudra şekeriyle çırpılmış, kabartılmış kremadan mütevellit...



4 Nisan 2013 Perşembe

Brüksel Lahanası Lezzetli Olur muymuş? Olur muş Olurmuş...




Brüksel lahanasını ev halkına yedirebilme çalışmalarımdan bir örnek. Başka denemelerim de oldu ya, bu hali en güzeliydi; vasat değil bayağı güzeldi yalnız. Başka deneyenler de oldu, beğenildi söyleyeyim. Brüksel lahanalarının dış kabuklarını ayıklayıp, dikine ikiye bölüyoruz. Altı kalın tabanlı bir tavada zeytinyağını ısıtıyoruz; kesilen tarafı tavaya gelecek şekilde lahanaları bırakıyoruz tavaya. Kapağını kapatıp, altını kısıyoruz. Lahanalar için için yumuşarken, kuru soğanı piyazlık doğruyor, bir fiske toz şekerle birlikte lahanaların yanına ekliyoruz. Ara ara karıştırarak kısık ateşte karamelleşiyor hem lahanalar, hem soğanlar. Yıkanmış kuru üzüm, limon ve portakal kabuğu rendesi, taze kekik dalları ve yarım portakalın suyunu da verip kapağını ve ocağın altını açarak suyunu uçuruyoruz. Biraz da deniz tuzu serpeliyor, azıcık tereyağı ile son dokunuşumuzu yapıyoruz.

Etin yanında pek güzel süslüyor hem tabağı, hem mideyi. Etimiz dana biftek olur bonfile olur ne tarafından isterseniz. Önce kızmış ayçiçek yağında mühürlenir -yani her iki tarafı da en az bir dakika hiç ellemeden, çatal bıçak değdirmeden kızartılılır,  çıkan  kokuyla sarhoş olunur- . Kızaran etler bir tabağa alınır. Aynı yağa iri piyazlık doğranmış bir soğan ve kabaca doğranmış iki havuç atılır, bir iki dakika daha çevriştirilir. Sonra bolca domates, az biber salçası ile çevriştirilir. Etler de eklenir ve üzerlerini çıkacak kadar sıcak su, tuz, tane karabiber, bir iki dal taze biberiye, bir iki dal taze kekik, bir de defne yaprağı kondurulur ve düdüklüde buharı çıktıktan sonra yirmi dakika kadar pişirilir. - Bu süre düdüklünüze, etinize göre değişir yalnız- Pişen etler ve baharat dalları, defne yaprağı  düdüklüden alınır, kalan karışım blendırdan geçirilir. Fotoğraftaki gibi koyuca sos elde edilir. Oldu ya, suyu fazla kaçırmışsınız sosu biraz nişastayla ya da unla bağlayıp yeniden fokurdatıverin. Yanında patates püresi olmazsa olmazımız. Nasıl ? 

Yakın zamanda Erzincan yöre yemekleri ile buluşmak üzere sevgilerimi saygılarımı gönderirim efenim, sağlıcakla kalınız...


17 Mart 2013 Pazar

Üzüm'lü Tarçın'lı Hayat




Çok olmuş, size yazmayalı, anlatmayalı...

Üzüm'lü Tarçın'lı hayattan söz etmek istiyorum bu gelişimde. Küçük ve pembe- beyaz ve ıslak burunları defalarca öptüğümü, uyurken onları izlemenin verdiği huzurlu ve sonsuz sanılacak genişlikteki mutluluğu, güneşte sere serpe, üşüdüğünde sokularak/kıvrılarak ya da  ön ayaklarını altında kavuşturarak yatışlarını- pencerelerden sarkan meraklı kadınlar gibi-, bir arslan edasıyla gururlu, mağrur uykularını, uyurken çıkardıkları hafif inlemeleri, rüya gördüklerini çok belli eden hareketlerini, üşüdüklerini kulaklarına bakarak anladığımı, uyurken Üzüm'ümün üzerini örtmemize ses çıkarmazken, Tarçın'ımın bundan hiç hoşlanmadığını, yine Tarçın'ımın rüzgarlı  havalarda tüylerini uçuşturarak terasta olanca hızıyla ordan oraya koşturmasını, o koşarken hızını alamayacak da aşağıya düşüverecek diye içimin korkuyla doluşunu, teras demirlerinin de dışına geçerek kafalarını iyice sarkıtıp insanları, kedileri, çam ağacındaki kuşları, geceyse park yerindeki arabaların yanıp sönen alarm ışıklarını gözlediklerinde yaşadığım telaşı ve bu yüzden kim bilir kaç gece rüyalarımda canımın içi kızlarımdan birinin yüksekten düşüşünü gördüğümü, uyanınca derin derin oh çektiğimi, benzer rüyaları ev halkının da zaman zaman gördüğünü, Üzüm'ün acıkınca bacaklarıma sürtünüp sonra da mama kabının başında dikilerek gözlerime bakışını, gözlerime bakarak her zaman bir şeyler anlatmak istediğini, aşağı banyonun paspasına çiş yapmakta ısrarlı Tarçın'ımın bunun alt kata da kum isterük isyanı olduğunu geç fark ettiğimi, sabaha karşı uykularımı bölük pörçük edişlerini, beni uyandırabilmek için Üzüm'ün yatağı tırmaladığını, Tarçın'ınsa pencere önünde dolanıp seslendiğini, hanımların terasta dolanıp, günü karşıladıktan  sonra eve dönüşlerini beklerken kaçan uykumu, onların sayesinde gün doğarken kitap okumaktan aldığım mutluluğu, eksik uykuyla sabaha paçavra gibi uyanmama rağmen mızmızlanmadığımı, onlara kızamadığımı, Tarçın'ımın küçük poposunu ve arka ayaklarını attıra attıra merdivenlerden inişini , eve gelen misafirden hoşlanmadıklarını, Tarçın'ın zaman zaman gelen misafirlerin çantalarına çiş yaptığını, vestiyere girip yabancı ayakkabıları koklaya koklaya bitiremediklerini, Üzüm'ümün geceleri koynumda uyuduğunu, uzanmış kitap okurken hayır benimle ilgilen der gibi kitapla arama girerek önümü kapatışını, onlara, yumuşak tüylerine dokunmanın verdiği sakinliği, ağladığımda ikisinin de bunu hissetmelerini, gözlerimin içine soru sorarak, şaşırarak hatta üzüntüyle baktıklarını, Tarçın'ımın meraklı, hüzünlü, şaşkın, soru soran ve kendisine hep küçük bir kedi görünümü veren yuvarlak gözlerini, konuşkanlığını, oyuncu hallerini, Üzüm'ün Tarçın üzerinde kurduğu otoriteyi, oyun sevmeyen Üzüm'ün her seferinde oynarız belki umuduyla yaklaşan Tarçın bebeğimi çoğunlukla sert olmayan pati darbeleriyle uzaklaştırdığını, Üzüm'ün tatlı sever hallerini ( kek, kurabiye, pasta ve çikolata) buna karşın Tarçın'ın tatlıdan hoşlanmadığını, sabahları haşlanmış yumurtanın kırılan dış kabuğundan gelen çıt  sesini duyar duymaz koşarak geldiğini, yumurta sarısına olan sevgisini, Üzüm'ün kahve ve çikolata kokusuna zaafını, Tarçın'ın biz sofradayken yaptığı dilencilikleri, peynirdeki seçiciliğini, onların hayatımıza kattıkları canlılık, neşe ve huzuru anlatmak istedim. Ve bütün bunları tekrar tekrar anlatmaktan bıkmayacağımı, sıkılmayacağımı...

Ha bir de kek tarifim var; Tarçın'ın değilse de Üzüm'ümün deli olduğu cinsten.

Malzemeler:


  • 4 yumurta
  • 1,5 su bardağı toz şeker
  • 100 gram oda ısısında tereyağ
  • 1 su bardağı portakal suyu
  • 2 tepeleme yemek kaşığı dark kakao
  • 2 su bardağı un
  • 1,5 paket kabartma tozu
  • 100 gram bitter kuvertür


Hazırlama:

Yumurta ve toz şeker mikser yardımıyla iyice çırpılır.

Tereyağ eklenir tekrar çırpılır.

Portakal suyu eklenir tekrar çırpılır.

Un ve kabartma tozu elenerek eklenir, tahta bir spatül yardımıyla karışıtılır.

Kek harcı ikiye bölünür, bir yarısına kakao ve  ben mari usulü erimiş çikolata eklenir, iyice yedirilir.

İki harç sırayla tabanına yağlı kağıt serilmiş kelepçeli kalıba boşaltılır.

Önce 200 derecede kabarana kadar, sonra 180 derece üzeri güzelce kızarana kadar pişirilir.

Kürdan testini geçen kek fırından alınır, tel ızgara üzerinde soğutulur.

Soğumasını beklemek zordur, dileyen dilediği ısıda yer bitirir ...




LinkWithin

Blog Widget by LinkWithin